16 Mart 2014 Pazar

Şarkılarla İstanbul



Biz Ankara’da doğmuş, büyümüş çocuklarız. Ankara her ‘an’ımıza, her ‘anı’mıza, duygularımıza, düşüncelerimize, yaşam tarzımıza sirayet etmiş durumda. Her fırsatta da dile getiririz bunu; Ankara ne zaman şöyle ya da böyle filmlerde, şarkılarda, haberlerde gündeme gelse saçma bir şekilde sevinir, gururlanırız. Deniz kenarı şehirlerden gelenler dostlarımız, İzmirliler, Antalyalılar, bilhassa da İstanbullular (aslında en temelde İzmirliler) sevmezler Ankara’yı; “denizi olmayan şehir mi olur?” derler. Onlara içten içe hak veririz -denizi olan şehirleri biz de çok severiz- ama asla kabul etmeyiz Ankara’yı içinde denizi olmadığı için sevmemeyi. Eh, hal böyle olunca İstanbul ile ilgili 1-2 cümle karalayınca yazılanlar “bir Ankaralının gözünden İstanbul” oluyor. Biz Ankaralılar da İstanbul’u çok severiz; bulduğumuz fırsatlarda İstanbul’u gezmeye gider, yabancı arkadaşlarımıza İstanbul’u överiz. Taksim de dolanır, Kadıköy’e geldiğimizde “işte İstanbul’daki Ankara burası” deriz. Ama sonuç olarak bizim için yaşam Ankara’dır; İstanbul’a arada sırada gidip gezmesi güzeldir. İstanbul’un keşmekeşi yoruyordur bizi, bu kadar karışıklık bize göre değildir.

Bir zamanlar “Çizgilerle İstanbul” adı altında İstanbul’da geçen, İstanbul’u bir fon olmanın yanında bir karakter olarak kullanan 1-2 çizgiromandan bahsetmiştim. O başlıkta İstanbul’un Türkiye’nin sanatsal dünyasına derinden işlediğini; ister edebiyat olsun, ister sinema, ister müzik ya da başka mecralar, kültürel öğelerin çok büyük bir kısmına İstanbul’un bulaştığı fikrimi paylaşmıştım. O zamandan beri İstanbul’u anlatan çok beğendiğim şarkılar daha bir dikkatimi çeker oldu. Tabii “İstanbul’u anlatan şarkılar” isminde bir liste yapmak çok da mümkün değil, her birimizin bir oturuşta sayabileceği en az 100-150 tane içinde İstanbul geçen çok güzel, çok sevdiği şarkılar vardır. Hele ki “İstanbul Hatırası – Köprüyü Geçmek” isminde enfes bir belgesel İstanbul’u müzik üzerinden anlatmışken beyhude bir çaba olurdu benimkisi. Benim niyetim yalnızca kimisinin çok fazla bilinmediğini düşündüğüm, İstanbul’u güzel bir şekilde anlatan şarkılardan bir kuplesini derlemek, paylaşmak.

ARANOT: Yazı sanırım biraz uzun oldu, o yüzden paylaşmak istediğim şarkıların en alta bağlantılarıyla birlikte bir listesini koydum.




“Cihangir” isimli şarkıyla İstanbul’un gece gündüz hiç bitmeyen, daima hareketli, hipnotik yaşantısına bir giriş yaparak açılır Wax Poetic’in “İstanbul” albümü. Bir ses sürekli “mavidir her yer” diye tekrarlamaktadır arka planda; ama bu mavi insana (Karadeniz’inki gibi) denizin, gökyüzünün mavisini hatırlatmaz. Daha çok arafın rengi olabilecek, griye çalan bir mavi tonu canlanır benim gözümde, gecesi gündüzüne karışmış İstanbul’un rengidir sayıklanan. Hele ki ilerleyen aşamalarda arka planda duyulan “uyurgezer” sayıklamaları iyice pekiştirir bu düşünceyi. Gündüzün sona ermeyi başaramadığı bir gecede İstanbul’dayızdır. Ardından Nil Karaibrahimgil’in eşlik ettiği “Hoppala” ise –biraz da “Cihangir” şarkısının ardından gelmesi nedeniyle- İstanbul’da yeni hareketli bir sabaha uyanma çabası gibidir. “Uyandığımı sandım, İstanbul’daydım” der Nil bize, ardından da İlhan Erşahin’in saksafonu girer devreye. Wax Poetic’in İstanbul’u bu kadar güzel anlatabilmesinin temel nedenlerinden biridir İlhan Erşahin; saksafonu sürekli boğazdan geçen vapurları anımsatır. “Hoppala” da hafif hafif, arka planda duyduğumuz vapur sesleri, “Morning Prayer” şarkısında solist olmuşlardır. Artık uyanmış, boğaz kenarında bir simitçide kahvaltı yapıyoruzdur. Bir önceki gecenin mahmurluğu üstümüzdedir hala, ama İstanbul’da yeni bir gün bizi beklemektedir ve uyanmamız gerekmektedir. Ve ardından İstanbul’da gezmeye başlarız. Ara ara tanıdık sesler gelir kulağa; kimi zaman Gökhan Özoğuz (Athena) ile Murat Toktaş (Siya siyabend)’ın sohbetlerine denk geliriz, kiminde Demet Evgar’a, Nil Karaibrahimgil’e ya da Dilara Sakpınar (123)’a. Yavaş yavaş gece gelir, ama gün bitmez. “Cihangir” şarkısının farklı bir yorumu ile başka bir gecede hayat İstanbul’da devam etmektedir. 

Tabii herkes için karmaşayla, koşuşturmayla dolu bir şehir değildir İstanbul. Kimisi için de nostalji, sükut, huzurdur. Bir ruh dinginliğine çağırır İncesaz bizi “İstanbul’a Dair” isimli albümünde. İncesaz’ın tamamen müzikal, sözsüz iki albümünden ikincisidir “İstanbul’a Dair”. “Akşamın Renkleri” isminde, hafif hüzünlü, nostaljik bir şarkı ile karşılar bizi. Gün batımında yaşlı bir İstanbullu eski günlerini anlatıyordur. Albüm bu hüzünlü, sakin tonunu sonuna kadar da sürdürür. Zaman zaman “Sarnıç Sokak” , “SekizOnbeş Treni” ya da “Bayram” gibi şarkılarda bir neşe, “Balıkçılar” , “Sırma” gibi şarkılarda hafif bir heyecan eşlik eder müziğe. 

İncesaz’ınkine yakın bir sakinlik, Flört’ün ilk albümündeki “İstanbul” şarkısında da vardır.  Yeşilçam filmleri görüntüleriyle bezeli klibinde sokak sokak dolaştırır bizi İstanbul’da Flört. Sokaklarda yaşanan ve kaybedilen bir aşkı anlatmaktadır şarkı; ancak bizlere değil, İstanbul’a. “Neden, İstanbul, onu aldın benden?” diye sormaktadır şarkıda, eski Türk filmi görüntüleriyle de birleşince İstanbul’a gelip İstanbullu olan, gözü açılan sevgili canlanır insanın gözünde. Adamı yutar İstanbul.



İstanbul’a yakaran bir Flört değildir. Bir de Aziz Nesin’in kaleminden Yaşar Yaşamaz vardır İstanbul’a yakaran. “İstanbul dedik de özendik geldik / Kaldırım taşına uzandık kaldık / Canımızı verdik, az çok kazandık / Onu da elimizden aldın İstanbul” der Yaşar Yaşamaz, ve “Yaşar ne yaşar, ne yaşamaz” kitabında başından geçenleri anlatır. Aziz Nesin’in bu cümleleri, Nadir Göktürk’e de ilham olmuştur ve Ezginin Günlüğü’nün “İstanbul” şarkısı doğar. Resmen Aziz Nesin’in kitabında birkaç satırını okuduğumuz şarkının tamamını yazmıştır Nadir Göktürk. Büyük şehirdir İstanbul, karmaşıktır. “Adamı yutuverir”, hiç acımaz. Ezginin Günlüğü’nün şarkısını dinlerken, “… Hani taş toprağın altın İstanbul?” diye sordukça eski Türk filmlerindeki Halit Akçatepe ya da Kemal Sunal canlanır insanın gözünde. Erkan Oğur’un sesinden “Neden Geldim İstanbul’a?” yı dinleme dürtüsü doğurur şarkı. Herkese karşı cömert değildir İstanbul, gözü açık değilse insan, kayboluverir. “Ne kadar kalleşsin ah dünyam, tutmuş sana aşık olmuşum. Ama olsun, aldat beni ölene kadar” diye seslenir Peyk İstanbul’a, “İstanbul” isimli şarkısında.

İnsanların İstanbul’la alıp veremedikleri olması çok şaşılacak bir durum değil, ama bazıları da uyum içindedir şehirle. Bazı sanatçılar, şehirle çatışmaların dışına çıkarak şehirle ahenkli bir tarzı tercih ederler. Bunun en güzel örneklerinden birisi Birsen Tezer’in “İstanbul” şarkısıdır. Vapurda oturmuş bir yandan martıları, bir yandan boğazı, bir yandan da boğazdan enfes İstanbul manzarasını izlemenin hissiyatını verir şarkı “Beş dakikada bir motorunun acelesine inat / Biniyorum meçhule, ardımda martılar telaş…” şeklinde giden şarkıda. Martı ve boğazın tınılarıyla bezeli bir başka enfes şarkı ise çok sevilen “Üsküdar’a Gideriken” melodisini kullanarak Mercan Dede’nin yaptığı “İstanbul” şarkısıdır. Sakin, durağan bir ritim eşliğinde akan şarkıda Ceza anlatır “mahşeri şehir” İstanbul’u. Bu şarkının hemen üstüne de Light in Babylon’un Hinech Yafa ile birlikte İstanbul’da (büyük ihtimalle İstiklal’de) sokak müziği olarak kaydettiği “İstanbul” şarkısı da ne güzel gider. Ne güzel, duru bir sestir Hinech Yafa’nınki. “Ve İstanbul – Titriyor. Bak, ben korkmuyorum. Doğruyu söylüyorum, korkmak zorunda değilim. Ama sana hala aşığım” diye bitirir enfes şarkısını.



Dedik ya, mahşeri bir şehir İstanbul. Kimisi de o kalabalığını, karmaşasını hisseder/hissettirir şarkılarında.  Mesela Sertab Erener yıllardır yaptığı –tek ve en güzel- şarkı olan “İstanbul” da “… hepsi aynı kazanda kaynıyor İstanbul’da” diyerek anlatır İstanbul’un çok yüzlerini. Fatih Akın’ın eşsiz belgeseli “İstanbul Hatırası – Köprüyü Geçmek” de de Duman’ın gözünden dinleriz İstanbul’u, “İstanbul” isimli şarkıda. “… bu şehir kanımızı emer, bu şehir için ölmeye değer…”  yeterince açıklayıcıdır aslında, İstanbulluların İstanbul’la olan ilişkisini anlatmak açısından. Şehre yönelik Dumanvari başka bir rock yorumu da saykodelik Rock grubu “Dinar Bandosu” ndan gelmiştir. “En Güzel Kadın İstanbul” şarkılarında “Belanı arıyorsan tam yerine geldin, kendini arıyorsan tam yerine geldin…” diyerek anlatır İstanbullu olmayı.

Gönül isterdi ki son olarak İhtiyaç Molası’nın sözsüz “İstanbul” isimli şarkısıyla bitireyim bu yazıyı. Çok sevdiğim, çok başarılı bulduğum bu parçayı ne yazık ki internette bulamadım. Bulabilenler için İhtiyaç Molası’nın ilk albümü “Milad” ın en güzel parçalarından bir tanesidir “İstanbul”. Finali içeriden bir sesle yapamıyorsak biz de dışarıdan bir bakışla bitirelim. Dünya çapında bilinen “İstanbul is not Konstantinopole” şarkısının They Might Be Giants isimli grubun yorumu, tam olarak “bizi hala fesli develere binen insanlar sanıyorlar” yargısını destekleyen klibi ile birlikte. “Eğer Konstantinopolis’te bir randevun varsa o seni İstanbul’da bekliyor olacak”.



Yazıda ismi geçen şarkılar:

Flört - İstanbul
Ezginin Günlüğü - İstanbul ("Çeyrek" Albümünden Mirkelam yorumu - İstanbul)
Peyk -  İstanbul
Birsen Tezer -  İstanbul
Mercan Dede -  İstanbul
Light in Babylon & Hinech Yafa - İstanbul - şarkı sözleri
Sertab Erener -  İstanbul
Duman -  İstanbul
Dinar Bandosu -  En Güzel Kadın İstanbul
They Might be Giants - İstanbul (not Constantinopole)

Yazıda ismi geçemeyen şarkılar:
İlhan Erşahin & Eric Truffaz - Bosphorus
Dizzi Man's Band - Turkey Turkey
ve daha niceleri...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder