Bir zaman önceydi, İstanbul'u sahne olarak kullanan, hatta sahneden de öteye resmen hikayelerinde bir karakter olarak şehre rol vermiş 2 şahane çizgiromandan bahsetmiştik. Çok kısa bir süre sonra ilginç bir süpriz kitapevlerinde yerini aldı: Dumankara. Kendisini "Deli Gücük" çizgiromanlarından tanıdığımız Levent Cantek'in senaryosu ile Ankara sokaklarını meskan tutmuş 21hikaye. Türkiye'de çizgiroman çok seri üretilen bir mecra değil. Son yıllarda -özellikle yabancı çizgiromanların tercümesini yapan yayınevlerinin çok iyi çizgiromanları Türkiye'ye getirmelerinin sayesinde- belli bir kıpırdanma yok değil, her ay raflarda yerini alan onlarca çizgiromanın arasında Türk yazar-çizerlere ait çalışmalar görmek mümkün. Fakat bu çizgiromanların büyük çoğunluğu mizah dergilerinde çıkan çok başarılı hikayelerin toplama albümleri olduklarından yurt dışında gördüğümüz başlı başına birer proje olan çizgiromanlardan yapı olarak daha farklılar. Mizah dergiciliğimizin -bence- çok gelişmiş ve çok başarılı olmasından ötürü çoğu her sayfası dolu dolu, kalite bakımından fazlasıyla tatmin edici ciltler; ancak benim bahsetmeye çalıştığım daha farklı bir boşluk. Son zamanlarda çıkan özellikle Stüdyo Rodeo'nun ve Levent Cantek'in çalışmaları aslında aradaki farkı çok güzel gösteriyor. Deli Gücük: Zifirname'nin sonsözünde de belirttiği üzere; bu çalışmalar yurt dışında oluşmuş terimler kullanıldığında klasik anlamda bir "çizgiroman" olmaktan çok birer "grafik roman". Yani birbirini takip eden karelerle bir hikaye peşinde koşmaktansa belli bir konu üzerine, bir bütün olarak inşa edilmiş çalışmalar.
19 Ağustos 2013 Pazartesi
10 Ağustos 2013 Cumartesi
Vincent Price
Korku, beni en çok tetikleyen duygulardan birisidir.
Kendisine bir kere kapılınca kurtulmak, kafamı iyi düşüncelerle, içimi hoş duygularla doldurmak için ne gerekiyorsa yaparım. Karanlıkta
otururken bir ses duyduğumu mu sandım; hemen ışıkları yakar, etrafı kolaçan
ederim. Gece uyandım ve odamın içinde bir silüet mi gördüm; açımı değiştirir
gördüğüm şeyin gördüğümü sandığım şey olmadığını kendime kanıtlamaya
çalışırım (yetmezse ayağa kalkar, silüeti oluşturan eşyaları dağıtırım).
Ormanda, kampta, gece nöbetinde karanlığın, ıssızlığın, sessizliğin kara
büyüsüne mi kapıldım; ateşi harlar, yakınımdaki alet, edevatı (bıçak olsun, çakı olsun, düdük olsun, fener olsun, hatta budaklı, sağlam bir odun bile olabilir) kontrol
ederim. Benim için tehlike ile paralel bir duygudur korku; dolayısıyla içimi
korku kapladığında tüm olası tehditlere karşı diken üstünde olurum. Korku benim
için en etkili duygudur. Mesela mutluyken kötü bir haber alınca anında
üzülebilirim ya da kızgınken iyi bir haberle tüm sinirim uçup gidebilir. Fakat
içimde korku varsa başka hiçbir duygu o anda benliğimi saramaz, korkum geçene
kadar hepsi sırasını beklemek zorunda kalır. Ne zaman ki korkuya neden olan
şartlar değişir, o zaman diğer duyguların yolu açılır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)