Yazar: Jostein Gaarder
Aslında felsefeyi hep merak ettim. Küçükken annemin kitaplarını alıp okurdum da bir halt anlamazdım. Sonraları annem böyle aralarda anlatırdı bana bu böyle yapmış da şu şöyle yapmış diye. Okuldaki felsefe hocamızdan sonra (kusura bakmasın da, kötüydü) felsefe tarihinden ölümüne iğrendim; ama felsefe merakım hala devam etti. Tarihteki felsefe anlayışlarını bilimsel olaylarla bile birleştirmeye çalıştım. (daha sonraları geceleri çok muhabbetleri oldu bunun arkadaşlar arasında sürekli, burada da çok yaptık.) En son geçen annemle trende çok hararetli bir felsefe tartışmasına girdik ki, ağzımın payını verdi kendisi. Neyse, akıl açar felsefe, beyin egzersizidir.
Jostein Gaarder öğretmen bir ailenin çocuğu, sürekli çocuklarla beraber olmuş bir insan. İçindeki çocuk sevgisi bu dünyayı aşıyor. Roman ve öykülerinde de genelde çocuk gözünden yazmayı seven bir insan. Gaarder felsefe tarihi kitaplarının çocukları ne kadar boğduğunu farketmiş olmalı ki, felsefe tarihi ile, çok değişik bir kurguyla hazırlanmış ilginç bir öyküyü birleştirerek Sofie'nin dünyasını yaratmış. Öykü, Sofie adlı 15 yaşındaki Danimarkalı bir hanımkızımızın, esrarengiz mektuplar almasıyla başlar. Mektuplar gerek posta kutusuna bırakılır, gerekse Hermes adlı bir köpekle Sofie'ye iletilir. Alberto Knox adlı kişiden gelen mektuplarda, çok önemli bir görevleri olduğu ve görevi tamamlamak için Sofie'nin felsefe tarihini bilmesi gerektiği söylenmektedir. Her mektup tarihte başka bir dönemin felsefe anlayışını anlatır. Sonra olaylar olaylar!
Sofie'nin Dünyası ilginç öyküsüyle hem bizi kendine bağlıyor, hem de felsefe tarihini müthiş bir beceriyle ders kitaplarından onlarca kez daha iyi ve ilgi çekici halde aktarıyor. Tarihsel durumların felsefi bakış açısı üzerindeki etkileri müthiş aktarılmış ki, hatırlarım lisede bu konuları hiç anlamzken, şimdi okuyunca "Nasıl anlamamışım ya?" dedim kendi kendime. Hikaye de üzerine sürükleyici olunca, cevizli irmik helvası etkisi yaratıyor.
Lisede tavsiye edilen kitaplardandı hatırlıyorum Sofie'nin Dünyası, o zaman almıştım ben de kitabı. İlk birkaç sayfasını okuyunca çok ağır olduğunu düşünüp ertelemiştim kitabı, kısmet Lecco'yaymış. Şimdi, keşke o zaman kendimi zorlasaymışım da okusaymışım demiyorum değil.
Felsefeye ilgi duyan (ki duymayan olmamalı bence) herkes okumalı.
Not: Söylemeyeyim dedim ama içimde kalcak, sonu hayal kırıklığıydı öykünün. (bence tabi.)
Not 2: Filmi de varmış, beğenilmiş, ona da bakarız sonra.