Suç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Suç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ağustos 2012 Cumartesi

JCVD - 2008


Jean Claude Camille François Van Varenberg 1960 yılında, Belçika'nın Brüksel şehrinde doğmuş. 10 yaşında uzak doğu dövüş sporlarına sardırmış, karate, kickbox gibi çeşitli sporlarla yıllarca uğraşmış. 1982'de Amerika'ya taşınmış ve bizim bildiğimiz Hollywood yıldızı, tekme atan Van-Damme doğmuş. Hatta "Sınav" filminde uluslararası meşhur bir hırsızı oynamak üzere Türkiye'ye de gelmişti kendisi. Son olarak Expendables'ın 2. filminde düşman olarak gördük kendisini. 3. filminde tekrar düşman olarak gelecekmiş söylenene göre.

Yıl 2008'de, Fransız-Tunuslu bir yönetmenin filminde başrolü oynar Jean Claude Van Damme. Bu başrol büyük ihtimalle kendisi için baya önemlidir, çünkü filmin adı direk aktörün kendisinden geliyor; JCVD. Filmimiz zorlu kişisel problemler yaşayan yıldızın dinlenmeye, belki de yeni bir başlangıç yapmaya ülkesine, evine dönüşüyle başlıyor. Bir yandan yeni oynadığı filmlerin kötülüğü, bir yandan menejerinin ona yeni film bulmak konusundaki başarısızlığı, bir yandan çocuğunun velayet davası derken iyice yıpranmıştır Van Damme. Üstelik ülkesine döndüğünde kredi kartlarının hiçbiri çalışmamaktadır ve verdiği bir çek karşılıksız çıkmıştır. Hesabının olduğu bir bankaya gidip sorunlarına bir çözüm arar. Van Damme bankaya girdikten bir süre sonra bankada silah sesleri duyulur. İçeri girmeye çalışan polisi Van Damme pencereden "git buradan!" diye uyarır. Belçika'nın göz bebeği, gururu, aktörü Van Damme, bir bankayı soymaktadır!

Film, Van Damme'ı içeren bir soygunu anlattığından dolayı suç filmi yapısında bir çeşit komedi filmi olarak nitelendirilebilir. Filmi bir suç filmi parodisi olmaktan alıkoyan ise sahip olduğu gerçekçilik tadı ve duygusal sahneleri. Hele ki Van Damme'ın monolog yaptığı bir sahne var, bir an filmden kopartıp Van Damme'ın iç dünyasına (belki gerçek, belki kurgusal) götürüyor bizi. Her kesimden Brüksel'linin Van Damme'ı karşılarında görünce verdikleri tepkiler de hep duyduğumuz (ya da bazılarının şahit olduğu) ünlü gören insan tepkileri (göründüğünden daha kısaymış, Van Damme tekme atsana, seninle bir fotoğraf çektirebilir miyiz, televizyonda daha nazik biri gibi gözüküyor...).

Dürüst olmak gerekirse ben bir Van Damme hayranı sayılmam. Oynadığı filmlerden en meşhur olanlarını izlemişimdir ama hatırlamıyorum bile. Türkiye'de çekilen "Sınav" filmi bile benim için Van Damme'dan çok güzel müzikleri ile hatırlanır. Fakat kendisiyle, Amerika'da çektiği filmleriyle, hayatındaki başarısızlıklarla (bir kısmı bile bir yandan doğruysa) bu şekilde dalga geçebilmiş, bir film malzemesi haline getirmiş olması bence büyük bir başarı. Karate yeteneğini sonuna kadar kullandığı, bol dövüşlü filmlerini bilenler için, aktörlük yeteneğini daha üst seviyede kullanmış olduğu bu film bence bulunmaz bir değer. Van Damme'ı ucundan kıyısından tanıyan, bilen hemen hemen herkese zevkli vakit geçirtebileceğine inandığım bir film JCVD.


21 Ekim 2011 Cuma

New York Trilogy - City of Glass

Yazan: Paul Auster

Aslında serinin tamamını bitirip bir yazı yazmak vardı kafamda; ama ilk kitaptan sonra öylesine beğendim ki, dayanamadım. 

Absürd ve suç kurgusunu bir araya getiren ünlü yazar Paul Auster amcamızın daha önce Timbuktu adlı kitabını hediye olarak almıştım. Başrolde Bay Kemik adlı bir köpeğin olduğu çok hoş ve sürükleyici bir kitaptı kendisi. Daha sonraları Amerikan Edebiyatı üzerine doktorasını yapan yarı Amerikan, yarı Türk bir arkadaşımdan, "Olmaz. Paul Auster'ı kendi dilinde okuman lazım." yorumunu aldıktan sonra geçenlerde gördüğüm New York üçlemesini kitapevinde görünce affetmedim. (İyi para verdim lan aslında, ama olsun.) Mükemmel bir kapağa ve iç dizayna sahip kitap zaten gözüme direk çarpmıştı, eh bir de en ünlü kitabı New York üçlemesiymiş zaten, haydi dedik.

İlk kitap olan City of Glass, durgunluk ve hatta gerileme dönemini yaşayan bir yazar olan Daniel Quinn'in bir gece yanlış bir telefon almasıyla başlayan ilginç hikayesini bizlere anlatıyor. 'Dedektif Paul Auster'ı arayan telefondaki kişiye yardım etmek isteyen Quinn, kendini Auster olarak tanıtıp hayatına yeni bir sayfa açar. Hayatı boyunca suç romanları yazan Quinn, gerçek hayatta kendini bir anda bir suç romanının baş karakteri olarak bulur. Sonrası telefon görüşmeleri, sürekli alınan notlar, gün içi kişi izlemeler, sırlar ve çözme girişimleri ve ilginç bir yan hikaye. 

Olabildiğine sürükleyici ve ilginç bir hikayesi var City of Glass'ın. Dün gece Erinç'e de diyordum, "Bored to Death" adlı bir dizi var fetişi olduğumuz. Jason Swartzman fetişliğimizden kaynaklanıyor biraz gerçi ama dizi olağan Amerikan dizilerinden çok farklı bir havaya sahip, başarısız bir yazarın özel dedektifliğe başlamasını anlatıyor bize. Hafif Agatha Christie, hafif kara film, hafif kara mizahın olduğu çok tatlı ve absürd bir dizi özetle. Yakın zamanda üçüncü sezonunun başlamasıyla New York dedektifliğini özlediğimizi zaten farketmiştik, o yüzden bir de üzerine Paul Auster amca çok iyi geldi. 

Bence orjinal dilinde okunmasa da olur, ben ekstra birşey almadım İngilizcesinden; ama sarı kapak kitap sevenlerin çok hoşuna gidecek bir roman. En azından birincisi.