13 Ekim 2013 Pazar

Cennetin Çeşmeleri - Arthur C. Clarke

Bilimkurgu, özellikle biz mühendisler olmak üzere meraklılarını çok bağlayan bir tür. Bir filmin, kitabın, çizgiromanın bilimkurgu olması bazen o esere bir şans tanımamız için yeterli olabiliyor (beni sık sık hayal kırıklığına uğratan bir ön yargı). Bilimkurgunun iyisini bulmanın verdiği haz, mutluluk ise bambaşka. Hal böyle olunca insan tanıdığı bir yazarın okumadığı bir kitabıyla karşılaşınca daha bir gözü kapalı yaklaşabiliyor. Bu yaklaşım, kitaplarının çoğunu zevkle okuduğum H. G. Wells'in yakın zamanda çıkmış, "edebiyat tarihinin ilk distopyası" olarak reklamı yapılmış "Efendi Uyanıyor" da yeni bir hayal kırıklığına yol açmıştı bende. Aslında isminden cisminden, kapağından, reklamından tahmin etmek gerekirdi. Boşuna değil H. G. Wells'in distopya denince ilk akla gelen yazarlardan biri olmaması.


Arthur C. Clarke aynı şekilde şimdiye kadar hep zevkle okuduğum bir bilimkurgu yazarı olagelmiştir (bknz. Bir Uzay Efsanesi). Bilimkurgu edebiyatının, özellikle de uzayın en önemli yazarlarından biridir Clarke. Hani "aklı bir karış havada" derler ya, Clarke'ınki bir karışı hayli hayli geçer. Amcamın oğluymuş gibi bahsettiğim bu büyük yazar, İngiliz kraliyet nişanıyla ödüllendirilmiş, British Interplanetary Society'ye başkanlık yapmış, Hugo ve Nebula başta olmak üzere pek çok ödülü birkaç kez kazanmış bir şahıs. Aklı hep uzaydaymış kendisinin. İnsanoğlunun uzayı iyice kontrolü altına aldığı, uzayda yaşam kurmaya başladığı, uzay bilimi ve teknolojileriyle ilgili gelişmelerin günlük yaşamın bir parçası olduğu gelecekler tasvir eder hep. Bir kitabı ya da kitap serisi uzunca bir dönemi konu alıyorsa yıllara göre teknolojinin gelişmesini bile hayal edip yansıttığını görürüz. Örneğin kitabın başlarında özel bir görev için kullanılan bir uzay mekiği, ilerleyen bölümlerde bir antika olmuş ve önemli olayların gelişimini anlatmak üzere müzeye kaldırılmıştır, vb. Clarke'ı pek çok bilimkurgu romanı yazarından ayıran nokta da buradadır. Başka bilimkurgu yazarları gelecekte güçlü hayal güçlerinin ürünlerini sergiler, onlara dayanarak hikayeler anlatırken Clarke'ın hikayelerinin temelini gerçek bilimsel, teknolojik gelişmeler, olaylar oluşturur. Hayal gücünden yoksun hikayeler olduğunu söylemiyorum. Tam tersine, özellikle bilim ve teknolojiyle ilgilenen insanları çok derinden kavrayacak bir hayal gücü vardır ortada. Fakat kullandığı fikirler öylesine güçlü bilimsel temellere dayanır, anlatım dili o kadar ayrıntılıdır, gerçekleşen olaylar o kadar mantıklıdır ki kurgusal bir romandan çok geleceğin geleceğinden gelme belgeselvari bir kitap okuyor gibi olursunuz. Bu olguya katkı sağlayan, kimilerince olumlu, kimilerince olumsuz bir yan olarak gözükebilecek bir nokta daha vardır Clarke'ın kitaplarında; hikayeler o kadar yavaş gelişir, hikaye yapısı olarak o kadar aksiyon içermez, o kadar az heyecan doludur ki, gerçek hayatta yaşanmış bir olayı anlattığına -eğer ki bilimkurgusal bir gelecekte geçmiyor olsaydı- inanabilirsiniz.

"Cennetin Çeşmeleri" wikipedia'nın söylediğine göre Clarke'ın en meşhur 3 kitabından bir tanesi. Hayatının bir noktasından sonrasını dalış sevdası nedeniyle taşındığı Sri Lanka'da geçiren Clarke'ın, Sri Lanka'yı temele koyduğu bir hikaye Cennetin Çeşmeleri, ve diğer kitaplarından alışık olduğumuz üzere uzayda değil, dünyada geçen bir hikaye anlatılıyor bu sefer (yani en azından atmosfer sınırları içinde). Bu sefer hikayemizde uzay gemileri, astronotlar, gezegenler yok. Dünya dışı bilinç sahibi yaratıklar için de yok diyeceğim ama onlar var. Sadece arka planda yer alsalar, ana hikayeyle direk bir temas kurmadan, sadece dünyanın geleceği tasvirinin bir parçası da olsalar yine varlar. Ve yazar, insanlığın bugünüyle ilgili eleştrilerini, dinle ilgili eleştirilerini, yaşamla, tüketimle ve benzeri dünyevi konularla ilgili eleştrilerini de bu dünya dışı bilinç yoluyla aktarıyor okuyucuya. Peki tüm bunlar yoksa ne var hikayede, bu sefer ana kahraman kim? Uzay Efsanesi ve Rama gibi serilerden alışık olduğumuzun aksine "Cennetin Çeşmeleri" nin ana kahramanı bir mühendis. Hem de öyle böyle bir mühendis değil, Cebelitarık Boğazı üzerine bir köprü tasarlamış ve inşa ettirmiş, dünyanın favori mühendisi. Mühendisimizin yeni projesi ise yıldızlara uzanan bir köprü inşa etmek.



1900'lü yılların başında, ilk uyduların fırlatılmaya başladığı zamanlarda bir Rus mühendisi bir soru atar ortaya. Madem uydular gönderebiliyoruz, uzay mekaniği cisimlerin yörüngede sabit olarak kalmalarını sağlıyor, neden uzaya doğru bir asansör inşa etmiyoruz? O yıllarda mühendise verilen cevap basitmiş: çünkü bu imkansız. Bu cevabın geçerliliği ise 1900'lü yılların sonlarına doğru yitirmeye başlamış. Yine Rusya'da 1950'lerde labratuvarlarda ilk karbon nanotüpler görülmeye başlanmış. Mükemmel bir karbon zincirinden oluşan bu malzemeler o kadar güçlüymüş ki uzaya çıkacak bir asansör fikrini "lan, acaba...?" mertebesine çıkarmış. Uzaya çıkmakla ilgili onlarca kitap yazmış Clarke durur mu, zamanı biraz ileri sarmış ve teknolojinin bu fikrin bir projeye dönüşebileceği bir geleceği tasvir etmeye başlamış. Uzaya gitmek için ihtiyaç duyduğu şeyler elinde; fikir, fikri bir gün gerçek kılma potansiyeline sahip bir teknoloji ve fikrin gerçekleşmesini sağlayacak, teknolojinin yeterince geliştiği yıllarda yaşayan mühendis. Tabii çeşitli sorunlar, sıkıntılar olmadan direk düşünülen ve sonrasında inşa edilen bir asansörün öyküsü ne kadar okunası olabilir? Bizim de mühendisimizin projesini tamamlayabilmesi için pek çok sorunu çözebilmesi gerekiyor. Nitekim kitabın sonunda, olaylardan 1500 yıl sonraki dünya tasvir edilirken asansörün çok eski bir yapı olarak varlığını, uzaya köprü fikrini ilk okuduğunuz an öngörebiliyorsunuz (Tabii Clarke'ın tasvir ettiği haliyle olması baya zor).

Clarke, herkese tavsiye edilmesi zor bir yazar. Bilimkurguya, teknolojiye, uzaya yabancı ve soğuk kişilerin zevkle okuması çok mümkün olmayan bir yazar. Kaldı ki tüm bunları sevenler bile yavaş kurgusu, az aksiyonu dolayısıyla bir kitabını okuduktan sonra ikincisine geçmekte tereddüt yaşayabilir. Fakat dünyasına bir kere girebiliyorsanız hayal dünyanıza bambaşka boyutlar katacak bir yazar kendisi. Öyle olmalı ki onunkiler kadar başarılı bilimkurgu kitaplarıyla  çok az karşılaştık. Onun kadar başarılı yazar ise çok daha az.