19 Ağustos 2013 Pazartesi

Dumankara - Hayat Bir Yangındı (Çizgilerle Ankara)

Bir zaman önceydi, İstanbul'u sahne olarak kullanan, hatta sahneden de öteye resmen hikayelerinde bir karakter olarak şehre rol vermiş 2 şahane çizgiromandan bahsetmiştik. Çok kısa bir süre sonra ilginç bir süpriz kitapevlerinde yerini aldı: Dumankara. Kendisini "Deli Gücük" çizgiromanlarından tanıdığımız Levent Cantek'in senaryosu ile Ankara sokaklarını meskan tutmuş 21hikaye. Türkiye'de çizgiroman çok seri üretilen bir mecra değil. Son yıllarda -özellikle yabancı çizgiromanların tercümesini yapan yayınevlerinin çok iyi çizgiromanları Türkiye'ye getirmelerinin sayesinde- belli bir kıpırdanma yok değil, her ay raflarda yerini alan onlarca çizgiromanın arasında Türk yazar-çizerlere ait çalışmalar görmek mümkün. Fakat bu çizgiromanların büyük çoğunluğu mizah dergilerinde çıkan çok başarılı hikayelerin toplama albümleri olduklarından yurt dışında gördüğümüz başlı başına birer proje olan çizgiromanlardan yapı olarak daha farklılar. Mizah dergiciliğimizin -bence- çok gelişmiş ve çok başarılı olmasından ötürü çoğu her sayfası dolu dolu, kalite bakımından fazlasıyla tatmin edici ciltler; ancak benim bahsetmeye çalıştığım daha farklı bir boşluk. Son zamanlarda çıkan özellikle Stüdyo Rodeo'nun ve Levent Cantek'in çalışmaları aslında aradaki farkı çok güzel gösteriyor. Deli Gücük: Zifirname'nin sonsözünde de belirttiği üzere; bu çalışmalar yurt dışında oluşmuş terimler kullanıldığında klasik anlamda bir "çizgiroman" olmaktan çok birer "grafik roman". Yani birbirini takip eden karelerle bir hikaye peşinde koşmaktansa belli bir konu üzerine, bir bütün olarak inşa edilmiş çalışmalar.


Güzel olduğu su götürür olan güzel Ankara son zamanlarda sanatsal bakımdan eskiye nazaran daha bir popüler sanki. Ya da belki ben eskiye çok hakim olmadığımdan bana öyle geliyor; ama özellikle önce Behzat Ç.'nin kitapları, ardından bir halk kahramanına dönüşmüş Erdal Beşikçioğlu ve tayfası, sonrasında da Emrah Serbes'in Behzat Ç. haricinde çıkan kitapları (Ne güzel kitapsın sen "Erken Kaybedenler"),  Barış Bıçakçı'nın birbirinden depresif karakterleri Ankara'nın kimliğini çok güzel tansıtıyorlar. Velhasılkelam, şu da yadsınamaz bir gerçek ki seven, bilenler haricindekiler için Behzat Ç. olmasa Ankara uzunca bir süre Fidayda, Misket, Ankara'nın Bağları'ndan öteye gidemeyecekti. Dumankara'nın önsözünde Levent Cantek'in de yazdığı üzere; en başta denizi olmadığından ötürü deniz kenarı şehirlerden gelmiş insanların öfkeyle andığı bir şehir. Gece 11-12 gibi bütün toplu taşımanın bittiği, 12-1 gibi %70-80'inin uyuduğu, konserler için (çoğunlukla) apartmanların altında bulunan barlara gidilmek zorunda olunan, 3. hattının  2004'te bitmesi planlanan  metronun 2013'te inşaatının hala daha sürdüğü... Eh, hangi şehir mükemmel ki? Zaman geçiyor ve Ankara'nın dinginliğine, griliğine alışıyorsunuz. Yan yana açılan alışveriş merkezleri normal geliyor size, Güvenpark'ta ya da Yüksel'de polislerin bekliyor olması ilginç gelmiyor. Hatta sevmeye açıksanız sevmeye başlıyorsunuz şehrinizi. Çiftliğe kokoreç yemeye, Seymenler'e oturmaya, 7'ye dolanmaya, ODTÜ'ye kaçak yollardan girmeye gidiyorsunuz. Hele ki şehri olduğu gibi sevmeye başladınız mı Sakarya'daki Doktor'u, Farabi köftecisini ve daha nicelerini keşfetmeye başlıyorsunuz. Artık Anafartalar çarşısında dolaşmak da, Çıkrıkçılar yokuşuna gitmek de, Hamamönü de, Aspava da, Devrez de, Zafer Çarşısı da, Tunalı pasajları da ayrı ayrı hayatınızın bir parçası oluyor.



Dumankara yukarıdaki güzellemenin farklı bir noktasında duran bir çizgiroman. İlk olarak -Çizgilerle İstanbul'da anlattığımızdan farklı olarak- Ankara şehrini değil Ankara insanını ön planda tutan bir çizgiroman elimizdeki. Şehrin büyüsü, şehrin etkisi, şehrin oynadığı rol gibi şeylerden bahsetmek çok mümkün değil buradaki çalışmalarda. Zaten güzelleme yapmaya çok da elverişli olmayan Dışkapı, Bent Deresi, Hacıbayram, Altındağ gibi semtlerde geçiyor hikayeler. Karakterlerimiz hikaye kahramanı olarak adlandırılmayı hak etmeyen, daha çok kaybeden tipler. Kabadayılar, şike yapan futbolcular, dolandırıcılar, mahalle arası top oynayan çocuklar, erotik sinemaya giden ya da kabadayılık taslamaya çalışan ergenler... Kimse yırtmak, çok zengin olmak, kolay yoldan köşeyi dönmek ya da çok çalışkan olmak, çok dürüst olmak, çok namuslu olmak derdinde değil; hepsi öyle ya da böyle kendi yolunda karakterler. Hikayelerdeki karakterlerden, diğerlerinden farklı olan 3 tanesinin süper kahraman olanı Ankaralılar tarafından ciddiye alınmıyor, süper kahraman olduğu anlaşılınca da Amerika'ya gidiyor zaten. Öteki 2'sinden biri Ankara kedisi, ötekisi de bir koltuk. Anlayacağınız söz konusu Ankara olunca ortalama bir çizginin dışına çıkmaya hikayeler bile elvermiyor.

Aşırıya kaçmaya çalışmayan, mütevazı senaryolarıyla, birbirinden farklı çizerlerin birbirinden güzel çizimleriyle, her hikayenin başında yer alan, ünlü şairlerden Ankara'ya ilişkin alıntılarıyla Ankara ruhununun güzel temsillerinden bir tanesi olmuş Dumankara. Umalım ki gerek Levent Cantek tarafından, gerekse de farklı sanatçılardan benzer güzel çalışmalar gelmeye devam etsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder