26 Kasım 2012 Pazartesi

Çizgilerle İstanbul


Farklı bir şehir İstanbul. Anlatmaya dilin yetmeyeceği, her tada, her zevke, herkese hitap eden... Dünya çapında en önemli, en eski ve daha pek çok en'in sahibi. Herhalde Türk müziğinin, yöresel türküleri hariç tutarsak geriye kalan şarkıların esaslı bir çoğunluğuna dahil olmuş, hatta pek çok şarkının direk konusu, hatta hatta bazen de direk şarkının ismi. Sinema desen Türk filmlerinin belki de yarısından fazlası İstanbul'da geçer, bunların da çok büyük bir kısmında İstanbul resmen bir başrol oyuncusudur; dizilere hiç girmemekte fayda var. Konumuz çizgiromanlar olunca da çok bir şey değişmiyor; İstanbul, Türk çizgiroman kültürünün de yine başat aktörlerinden bir tanesi.

Türkiye'de çizgiroman, çoğunlukla mizah dergilerinin öncülüğünde gelişmiş, çeşitlenmiş, yayılmış. Kötü Kedi Şerafettin, Otisabi, Rıdvan, Genco, İhtiyatsız Adam, Cabbar Baba ve benzeri seriler hep haftalık ya da aylık mizah dergilerinde yayınlanmışlar. Tabii Türkiye'de mizah dergilerinin ofisleri çoğunlukla İstanbul'da olduğundan, çizerler İstanbul'da yaşadıklarından ve fon olarak da çoğunlukla yaşadıkları çevreyi kullandıklarından hikayeler hep İstanbul'da geçiyor. Otisabi'yle İstanbul'un gece yaşamının yoğun olduğu mekanlarda dolanırken Genco (şimdilerde ise Ortam) ile şehirde dört döneriz, her bir köşeyi ince ayrıntıları eşliğinde resmen çizgilerle yaşarız. Şerafettin ise Cihangir'in altını üstüne getirir, çatılardan ara sokaklara Cihangirli oluruz Şero'yu okurken. Uykusuz dergisinin son nesil hikayesi "Metin Annesini Arıyor" ise bu aralar Metin eşliğinde Kadıköy civarlarında dolanıyor; nerelere gideceğini zaman gösterecek tabii. Hedefimiz Türk çizgiromanlarıyla ilgili konuşmak olmadığından dolayı bazı çok önemli serilere, hikayelere, karakterlere, onları es geçerekten biraz haksızlık edeceğiz (gönül isterdi ki Abdülcanbaz'dan, Karabasan'dan, Avni'den hatta hatta Çılgın Bediş'ten, Sıdıka'dan, Utanmaz Adam'dan ve çok daha fazlasından da bahsedeydik).

Bu yazının konusu ise yakın zamanda çıkmış, hedefi tam olarak hikaye anlatmak değil, İstanbul'da geçen hikayeler anlatmak olan 2 tane çizgiroman: "Çiztanbul" ve "İstanbul Zombi 2066".

"Çiztanbul" bir studio Rodeo projesi. Studio Rodeo'yu dikkatli bir çizgiroman okuyucusu değilseniz gözden kaçırmış olabilirsiniz. Yanlış hatırlamıyorsam 2004 civarında "Rodeo Strip" isimli bir çizgiroman dergisi çıkartarak yayın hayatına başladı Rodeo. Yıllar içinde çeşitli özgün ve başarılı yayınlar yaptılar (Zombistan ve Ayılı Adam gibi). Yurt dışında çeşitli festivallerde Türkiye'yi temsil ettiler. Yurt dışındaki çeşitli çizgiromancılarla kurdukları bağlantılar sonucunda Nisan 2012 yılında "Çiztanbul" albümünü yayınladılar. "Çiztanbul" , 8 farklı yabancı sanatçının yazıp çizdiği, İstanbul'da geçen 8 farklı hikayeyi anlatıyor. Rodeo'nun misafiri olarak İstanbul'a gelmiş, gezmiş, çeşitli ön çalışmalarda bulunmuş bu 8 sanatçının her biri evlerine döndükten sonra kendi hikayesi üzerinde çalışmış ve İstanbul'u ayrıntılarıyla yansıtan hikayeler çizmişler. Rodeo'nun editörü Murat Mıhçıoğlu'nun tanımıyla: "Projemizin temel prensibi, İstanbul'u çizgi roman yaratıcıları ile buluşturmaktı. Dolaysız, saf ve taze esinlerden yola çıkmayı, sahici ve kalıcı bir çalışmanın ön koşulu olarak kabul ettik."

İlk hikaye Amerikalı bir çizgiromancı olan Charles Vess'in gözünden. Şehir gezisi esnasında, Sultanahmet Meydanı'nında gördüğü, Nasreddin hoca kostümlü bir amcadan çok etkilenen Vess, bu karakteri kullanarak hemen hemen sözsüz, tarihin içinde akıp giden, şiirsel bir İstanbul tasviri çizmiş. Ardından Belçikalı Danny Henrotin, biraz biyografik, biraz kurgusal bir tatta, İstanbul'u gezmeye gelen bir çizgiromancının, gezisi sırasında yaşadığı bir aşk hikayesini anlatmış. Gazetecilikten gelme Sırp bir sanatçı olan Aleksandar Zograf, daha çok belgesel bir tarzda kendi gezisini, kendi gözünden İstanbul'u çizmiş. Studio Rodeo'nun başka çizgiromanlarında da karşılaştığımız İtalyan Roberto Diso, Belçikalı meslektaşınınkine çok benzeyen, yakın tarzda bir hikaye ile resmetmiş İstanbul'u. Tabii biraz daha farklı bir çizgi ve farklı yönden gizemli bir hikaye eşliğinde. Peşinden İspanyol Alberto Jimenez Alberquerque, hayran kaldığı Kız Kulesi merkezinde gelişen bir hikaye yazmış. Makedon Aleksandar Sotirovski, tarihi ve polisiye bir hikaye için fon olarak kullanmış İstanbul'u. Son 2 hikaye ise 2 konuda ortak noktalar içeriyorlar: Her ikisi de Saraybosnalı sanatçılar tarafından çizilmiş ve her iki hikaye de gelecekte geçen, bilimkurgu hikayeleri. Enis Cisic, cyberpunk bir İstanbul'da, çok da yabancısı olmadığımız bir hikayeyi başarılı bir tarzda anlatmış. Esmir Prlja ve Amra Hejub ise teknolojik bakımdan bugünden çok uzak olmayan bir gelecekte konumlandırmışlar hikayelerini. Teknolojik olarak uçan arabalar yeni keşfedilmiş ve yeni yeni kullanılmaya başlanmış. Hikaye bilimkurgusal öğeler içerse de karakterler çok da yabancı değiller, sanatçının tabiriyle "değişse de aynı kalmış bir İstanbul".

Studio Rodeo ve yayınlarıyla ve Çiztanbul projesi ile ilgili daha fazla bilgiye, başlıklara tıklayarak ulaşabilirsiniz.

İkinci çizgiromanımız "İstanbul Zombi 2066" ise bir İspanya-Türkiye ortak yapımı. Çizgiroman İspanyol bir çizgiromancı olan Mery Cuesta nın bir çalışması. Türk çizerlerden Cem Dinlenmiş, Ceren Oykut, Göksu Gül, Emir Yardımcı ve Tan Cemal Genç, çeşitli sayfalarda katkılar sağlamışlar çizgiromana. Cem Dinlenmiş'in Penguen'deki "Her Şey Olur" köşesinden alışık olduğumuz tarzıyla bir giriş yapıyor çizgiroman. Bize yaklaşık olarak 2020'lerden (Rambo 10'un gösterime girmesi" başlayarak 2065'e (uçan kaykay) kadar dünyada neler olduğunu, Dünya haritası üzerinden anlatıyor. Distopik bilimkurgulardan tanıdığımız öğelerle 2066 yılını anlatıyor bize: Deri altına easymate isimli cihazı yerleştirmemek yasadışıdır, yasaktır. Easymate bir çeşit modern zaman akıllı telefonu gibi. İletişim, sinyaller, istatistikler, etkinlikler, politika, ekonomi artık easymate sayesinde, easymate üzerinden yürütülüyor. Mesela ufak eklentiler ve hop, çizerler easymate ile çiziyorlar. Tabii hal böyle olunca kağıt kullanmak artık yasa dışı, Burak'ın dediği gibi "... eğer biri bizi elimizde kağıtla görürse sonuçları çok ağır olur!". 2066 yılında İstanbul - 2066 Kültür Başkenti Fuarı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyeti'nde düzenlenir. Tabii bir sürü heyecan ve olayı da yanında getirir: Hamsiler isimli, var olduğu şüpheli, easymate karşıtı yasadışı örgüt, historyteller isimli yeni nesil gazeteciler, etkinliği düzenleyen Kültür Eliti ve çok kilit, tanıdık bazı sözler sayesinde mezarından kaldırılan zombi Zeki Müren ve zombi hayranları ordusu!

Bir bakıma 3 bölümden oluşuyor çizgiroman. İlk bölüm geleceğin tanıtımını yaparak hikayeye bir giriş yapıyor. Ardından Türkiye çizgiroman-çizerlik tarihini anlatan bir bölüm ile hikayeye ara veriyoruz. İlk osmanlı dönemi mizah dergiciliğinden başlayarak Diyojen, Markopaşa, Akbaba, Gırgır, Limon, Deli, Leman, Penguen ve Uykusuz ile devam eden mizah dergiciliği tarihi, Orhan Koloğlu'nun "Türkiye Karikatür Tarihi" isimli kitabı kaynak gösterilerek anlatılıyor. Ardından çok hızlı bir gelişim süreci ile olaylar karışır. Hikayenin tam olarak bir sonuç bölümü var mı, yoksa gelişim süreci ile hikaye sonlanmış mı, orası okuyana kalmış bir durum. Pek çok açıdan çok değerli bir çizgiroman "İstanbul Zombi 2066". Hem yabancı-türk ortak yapımı olması, farklı çizerlerin kendi üsluplarıyla, kendi yorumlarıyla bir arada çalışıp ortak bir ürün çıkarmaları, hem özgün, uçarı, fantastik öyküsü... Yazık ki kendisini kitapevlerinde bulmak mümkün değil. Türkiye çağında dağıtıma girmemiş bir cilt kendisi; Türkiye'de sadece İstanbul'da 2 kitapevinde bulunabiliniyor: Gon ve Robinson Crusoe.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder