Türkiye'nin son yıllardaki en başarılı yerli çizgiroman çalışmalarından biri olan Deli Gücük'ün ilk iki cildi "Osmanlı Taşrasından Korku ve Dehşet Hikayeleri" ve "Alacakaranlık Zamanlar" dan bir zamanlar bahsetmiştik. Gel zaman git zaman, blogunda 3. cildin çıkacağı duyrulan Deli Gücük'ün yeni cildine ulaşmak biraz zaman aldı. Arada 2012 yılının sonbaharında İletişim yayınlarından Murat Başekim'in yazdığı 7 tane hikayeden oluşan "DG" isimli bir kitapla heyecan ve merakımızı tazeledikten sonra 2013 Mart ayı ile birlikte Deli Gücük'ün 3. cildi "Zifirname" raflardaki yerini aldı.
Deli Gücük, genel çerçevede, bir çizgiroman olarak kimdir, nedir bunu anlatma işini Radikal Kitap çok güzel yerine getirmiş, Deli Gücük'ün blogu da yayınlamış. Özelde Deli Gücük karakterinin kim olduğunu ise Murat Başekim'in yazdığı bir öykü olan "Düğümler" için içinde çok güzel tanımlanmış. Aynı zamanda DG kitabının arka kapağında da yer alan tanım şöyle: "
Bu oğlanın memleketinde bir
mahlûktan bahsederler: Enkebir... Bir nevi gece cini. Anadolu’da başka
başka isimlerle bilinir. Ardahan’da Yolazdıran, Aladağlar’da Harparik,
Yozgat’ta Kibilik, Diyarbekr’de Kepoz derler ona; Harput’ta Kamos,
Niksar’da Aldaçı, Zile’de Hobur, Kars’ta Mekir, Edirne’de
Koncolos... Çukurova’da Varsaklar ona Kara-kırnak ya da Kara Tırnak
der. Sürmene’dekiler ise Karakura. Lazlar Germakoçi bazen de Dağkoçi
der... Dağ Adamı yani. Kaftarküski, Çarşamba Babası veya Ahubaba diyen
de çoktur ona. Kimi Kara Baba diye bilir onu. Ama şu kuru bozkırın
göbeğinde, Anadolu’nun çorak kasıklarının ortasında, onu esas Deli Gücük
diye bilirler... Oğlan onu imdada çağırıyor." Sürmene'de doğmuş, büyümüş bir insan olan babama gösteriyordum kitabı. "Karakura, Germakoçi" ye çok bir yorum yapmadı, ama kitaba kendisi biraz bakınınca "haa, Kara Koncolos" dedi. Onların orada Kara Koncolos denirmiş. Babamın dediğine göre oralardaki köylüler genelde tanımlayamadıkları, korkunç şeylere "Kara Koncolos" dermiş. Mesela gecenin karanlığında ahırın yakınında iri yarı bir gölge gördün, "Kara Koncolos'u gördüm" olurmuş o, ya da sabah kalktın, kümeste tavuklar parçalanmış "Kara Koncolos gelmiş" miş.
Murat Başekim'in DG kitabı 7 öyküden oluşuyor. Bunlardan bazıları ilk iki toplama albümde okuduğumuz hikayeler. "Düğümler" , "Sebep İhlali" ve "Kaynana" yı her ne kadar daha önceki ciltlerde çeşitli resimlerle desteklenmiş şekilde okumuş olsak da ben kendilerini tekrardan ze vkle okudum. Yeni öyküler arasında ise "Deli Gücük'ü Kim Öldürdü" ismi dolayısıyla ilk bakışta en dikkat çekici öykü. Lovecraft tarzı, günlükvari diliyle ve sıradan bir insanın bakış açısından anlatılan hikayesiyle de okuyucusunu baya sarmalıyor. Deli Gücük her daim hikayenin baş kahramanı değil. Hatta düşününce hemen hemen yarı yarıya denebilir Deli Gücük'ün baş kahraman olduğu hikayeler. Gerek "Düğümler" de, gerek "Sebep İhlali" nde Anadolu'da dolaşan bazı insanlar (genelde eşkiyalar, hırsızlar, insan tacirleri ve benzeri kötü insanlar) Deli Gücük'e denk geliyorlar yolculuklarının bir noktasında. Çoğunlukla da cezalandırılmaları şeklinde oluyor bu buluşmalar. Tabii çok farklı hikayeler de yok değil. Mesela öykülerden birinde meslek olarak şehrin "sessizliğini" dinleyen bir adam anlatılıyor. Kayıt makinesi ile şehrin gürültüsünü kaydeden bu adam aralarda "şehrin sessizliği" ni tanımlıyor, onu anlatıyor. Tüm bu işlerin arasında ise şehrin gürültüsü arasında 7 kargalı seyyaha rastlıyor, tabii kendi alanında. Her zaman bir cezalandırma öyküsü anlatılacak değil ya, başka bir öyküde ise Deli Gücük'ün eski bir dostuyla birlikte çıktığı av çevresinde Deli Gücük'ün dostuyla olan sohbetlerine misafir oluyoruz. Öyle ki bir noktadan sonra Deli Gücük, peş peşe birbirini devam eden öykülerin ortak kahramanı değil, her öykü ile yeni baştan yaratılmış, yeni baştan tasarlanmış bir varlığa dönüşüyor. "Saf hüzünden yaratılmış bir varlık" tan avcıya, korkuluktan seyyaha...
Zifirname ise Deli Gücük çizgiromanları zincirinin son halkası olarak yeni bir ortak çalışma ürünü. Yeniden çok yazarlı, çok çizerli bir Deli Gücük albümü var elimizde. 3. çizgiromanın en önemli tarafı Deli Gücük'ün hikayelerin çoğunda yürüyen, konuşan, düşünen, terleyen, su içen bir karakter olarak resmedilmemesi. Yani yazarlar çoğunlukla Deli Gücük'ü insani değil daha doğa üstü bir karakter olarak betimlemişler. Hikayeler de ilk iki cilde nazaran daha farklı bir yapıdalar. Daha fazla rüyavari bir atmosferde geçiyor hikayeler. Özellikle Deli Gücük'e ulaşabilmek için meditasyon yapan ve bilincin derinliklerine dalan 2 insanın hikayesi, sanıyorum benim aklımda en çok yer eden hikayelerden biri oldu. İkinci ciltte yer alan "Ars Longa, Vita Brevis" öyküsü ve bu ciltte bir nevi onun devamı tadında olan "Homines quod volunt credunt" da çok değişik tarzda 2 hikaye. Ormanda oturmuş yaprak yiyen bir böceğin arka planında ilk hikayede Don Kişot, Nasreddin Hoca ve Deli Gücük, ikinci seferinde Red Kit, Abdülcanbaz ve Deli Gücük geçiyorlar. Başka hikayelerde de başka tanıdık karakterlerle karşılaşıyoruz. Mesela bir öyküde Karındeşen Jack karşımıza çıkarken (daha doğrusu Deli Gücük Karındeşen Jack'in karşısına çıkarken) başka bir öyküde Arabistanlı Lawrance'a denk geliyoruz (daha doğrusu Arabistanlı Lawrance Deli Gücük'e denk geliyor). Ciltlerin en sonunda yer alan, en az öyküler kadar merak uyandırıcı, zevkle okunan inceleme yazılarında ise bu sefer Görkem Özizmirli tarafından yazılmış bir Evliya Çelebi incelemesi, Levent Cantek tarafından yazılmış bir "grafik roman" incelemesi ve Deli Gücük'ün yaratıcısı ve editörü olan Aziz Tuna C. (Yani yine Levent Cantek) tarafından yazılmış bir sonsöz yer alıyor. Ve tabii ki çeşitli çizerler tarafından çizilmiş Deli Gücük kompozisyonları...
3 çizgiroman cildi ve 1 hikaye kitabı olmak üzere 4 kitaba ulaştı Deli Gücük. Farklı dili, kolektif yapısı ve üst düzey kalitesi ile Türkiye'de yapılmış çizgiroman alanındaki en başarılı çalışmalardan bir tanesi. Sonsözü "Zifirname" nin arka kapağından alıyorum: "Bozkırda katilini arayan ölüler, acaib-ül mahlukat ve garaib-ül mevcudat, aysız geceler. Allah'a şükreden kervancılar, anlatanı ölmüş kelebek ömürlü hikayeler. Romanı bilmeyen Doğu, binbir geceyi yaşamamış Batı. Uyuyan tarih, kanun koyan kabus. Kanayan ve kanatan vicdan, yapayalnız bir siyah. Memleket kokan adalet. Huzursuz seyyah, kargalarla konuşan adam, "yalan dünya, kahrolası hayat". Deli Gücük, Osmanlı taşrasında, dünyayla, alçaklarla, kendiyle hesaplaşıyor".
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder