“You can not wash the blood from your hand, as you can’t wash the shame of war.”
Sizi çok enteresan bir kadınla tanıştıracağım. Vücut sanatçısı Marina Abramoviç... Dün akşam Moskova’daki Garaj Modern Sanat Galerisi’nde 8 Ekim’den beri devam eden Marina Abromoviç sergisine gittim. Belgrad’ta başlayan sanat kariyerine şu an Amsterdam’da devam eden Sırp kökenli Abramoviç 30 yıllık bir sanat geçmişine sahip. Bildiğim(i sandığım) sanat kavramını alt üst eden bir kadın benim için... Modern performans sanatının dehalarından biri olarak kabul ediliyor, bu sıfatı sonuna kadar da hak ediyor bana kalırsa.
Öncelikle vücut sanatı ve performans sanatı kavramlarını açıklamak gerek. Vücut sanatı, post modern kültür içinde haz ve tüketime odaklanmış beden yerine acı, iğrenme ve endişe yaratacak beden durumlarının peşindedir. ABD'de ortaya çıkan bu sanatın başarılı temsilcilerinden olan Abramoviç kendi performanslarında daha çok acı, kendini kurban etme, ölüme yaklaşma denemeleri üzerine yoğunlaşıyor. Vücut sanatı ile iç içe de geçebilen performans sanatı ise önceden tasarlanmış bir eylemin sergilenişidir. Tiyatroya benzetilebilse de izleyici ile sahne arasında engeli yok sayması, sanatçının dokunulmazlığını kaldırması bakımından tiyatrodan ayrılır. İzleyiciyi sanata eylemsel ve düşünsel olarak dahil etmek performans sanatının amacıdır. Abramoviç de yapıtlarını oluşturma, performansını sergileme aşamasında izleyicinin katkısını şöyle ifade ediyor: "Halkın bana bakmasına ihtiyacım var. Çünkü halk bir enerji diyaloğu yaratır, fiziksel ve zihinsel bir enerji alırsınız..."
Çoğu zaman “Abramoviç’ten korkmayanlar kimler?”, “Psikopat kadın”, “Deli işte” gibi tepkilerle karşılaşıyor performansları. Çünkü bedenini ve zihnini kelimenin tam anlamıyla son noktasına kadar zorlayan şeyler yapıyor. Sesi kısılana kadar çığlık atmak, kendini kaybedip düşene kadar dans etmek, ateşe verilen bir yıldızın ortasına uzanıp ayağı yandığı halde hiç tepki vermeden seyircilerden biri kendisi kurtarana kadar uzanmak gibi performanslar mesela. Sanatçının kendi vücudunun ve zihninin sınırlarını sınamakla kalmayıp buna seyirciyi de katarak sanatın izleyicisi olanların da içlerini-niyetlerini ve sınırlarını sınayan performanslar bunlar.
1974 yılında gerçekleştirdiği, içinde gül, jilet, testere, dolu silah, sabun, parfüm, bıçak gibi birçok farklı şey olan 72 objeyi seyircilere istedikleri gibi kullanma iznini verdiği performansı bunun en cesur ve unutulmaz örneği. Süresi 6 saat olarak belirlenen performansı Abramoviç şöyle anlatıyor:
“Öğrendiğim şuydu: Eğer seyircilere (o imkanı) bırakırsan seni öldürebilirler.”... “Kendimi gerçekten saldırıya uğramış gibi hissettim. Elbiselerimi parçaladılar, karnıma gülün dikenlerini batırdılar, bir kişi silahı başıma yöneltti, bir başkasıysa elinden aldı. Bu agresif bir ortam yarattı. Önceden planlandığı gibi 6 saatten sonra (performans bitince) kalktım ve seyirciye doğru yürümeye başladım. Fiili bir yüzleşmeden kurtulmak için herkes kaçtı.”
Aşağıdaki fotoğrafsa Marina Abramoviç ve Ulay'ın Rest Energy performansından. Marina’nın göğsüne yöneltilmiş yaya gerili okun gerilimini taşıyan sadece vücutlarıydı. Elbiselerine iliştirişmiş mikrofonlar Abramoviç'in kalp atışlarının hızla yükselişini ve Ulay'ın düzensiz nefes alıp verişini kaydediyordu. En ufak bir hata ölümle sonuçlanabilirdi. Dördüncü dakikatan sonra tırmanan tansiyonu düşürdüler ve Abramoviç kalbine yönelmiş okun tehlikesinden kurtuldu. 9. dakikada performansı sonlandırdılar...
Benim en etkileyici bulduğum performansı ise “Balkan Barokkosu”... Yugoslavya’nın çökmesiyle ortaya çıkan savaşlara adadığı günler süren performansında teker teker tüm kemiklerden kanları silmeye çalıştı Abramoviç. Sonuç ise şuydu: “Ellerinizdeki kanı silemezsiniz, savaşın ayıbını silemediğiniz gibi”...
Gelelim sergiye... Öncelikle sergisine gidebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Zira Türkiye’ye bu kadar cesur bir serginin getirilme ihtimali maalesef çok düşük. Olur da başka bir ülkede Abramoviç’in sergisine denk gelirseniz muhakkak girin içeri ve tanışın kendisiyle. Sergiye girerken 18 yaşın altındakiler giremez yazısıyla karşılaşacaksınız. Haklı bir uyarı da, çocukların anlayabileceği düzeyde değil, epey alt üst edici olabilir onlar için...
Sergide ayrı salonlarda Abramoviç'in eski performanslarının dekorları ve video kayıtları/fotoğrafları yer alıyor. Ayrıca genç performans sanatçıları, Abramoviç'in daha önceki performanslarını -aynen onun yaptığı gibi çıplak olarak- yapıyor. Belirtmek gerekiyor, Abramoviç için çıplaklık, sanatçı-sanat-seyirci arasındaki bütünleşmeyi, etkileşimi bozan unsurları ortadan kaldıran en önemli öğe.
Sergide, ikinci salona sağında ve solunda iki tane çıplak kişinin bulunduğu daracık bir kapıdan onlara değmemeye çalışarak geçiyorsunuz. Bu da Abramoviç ve uzun yıllar birlikte olduğu Alman vücut sanatçısı Ulay’ın performanslarının tekrarlanışı...
İşte şu şekilde:
Daha anlatılabilecek, şaşılacak çok çalışması var. Ama amacım size hepsini anlatmak değil, merak uyandırmak. Hatta İstanbulModern’e ya da başka bir yere "Marina Abramoviç’i getirin" diye birlikte baskı yapmak için ortaya bir taş atmak. :)
Kaynaklar:
Mehmet Ali Kaplan, Çağdaş sanatta ifade aracı olarak beden.
Gökcen Meryem Kılınç, Bedenin iktidar kavramına karşıt bir öğe olarak vücut ve performans sanatında kullanılması.
Korku ve merak içindeyim! Gerçekten aşırı ilgimi çekti, Abramoviç araştırılmak üzere notlarımın arasında yerini aldı.
YanıtlaSilBöyle cüretkar şeyler acayip korkutuyor beni ya, sergi yerini okurken bile çok gerildim. Ama bir yandan da acayip bir merak uyandı içimde.
72 obje 'deneyi' bence oturulup, uzuuunca üzerinde konuşulacak bir konu, ilerde yaparız bunu bir araya gelinince eminim.
1 saat önce Erinç ile konuşuyorduk bu arada bu seyircinin sanatçıya gelip istediğini yapma mevzusunu, sanki bir film ya da dizide de vardı bu olay, muhtemelen Abramoviç'ten esinlenilmiş, bulabildi mi acaba onu Erinç?
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilAaaa! Afili Filintalar'ın blogunda Bahadır Cüneyt Yalçın "Bizi Ayıran Duvar" diye bir seri yazıyordu, 7. bölüme gelmiş. Çin Seddi'ni baştan sona yürüyen iki vücut sanatçısının hikayesi; Marina ve Uwe! Marina'nın gerçek hikayesini okuyunca hikaye daha da bir ilginç hale geldi. Bölümleri de bulayım, paylaşayım bari:
YanıtlaSil1) http://www.afilifilintalar.com/bizi-ayiran-duvar-1-bolum
2) http://www.afilifilintalar.com/bizi-ayiran-duvar-2-bolum
3) http://www.afilifilintalar.com/bizi-ayiran-duvar-3-bolum
4) http://www.afilifilintalar.com/bizi-ayiran-duvar-4-bolum
5) http://www.afilifilintalar.com/bizi-ayiran-duvar-5-bolum
6) http://www.afilifilintalar.com/bizi-ayiran-duvar-6-bolum
7) http://www.afilifilintalar.com/bizi-ayiran-duvar-7-bolum
Aslında teker teker aramama gerek yokmuş, sayıyı değiştirmek yeterliymiş adresteki. Neyse, okumak isteyen olursa kolaylık olur. Benim de baya bir ilgimi çekti bu ablam; fakat Türkiye'de izlememizin pek mümkün olmayacağı konusunda da hem fikirim. Eylem yapıyor diye nezarethaneye alır, 72 objeyi önce teker teker, sonra çifter çifter kullanırlar üzerinde. Sanatı bırakır ablam valla.
http://enpundit.com/former-love-surprises-artist-at-her-moma-retrospective-after-decades-apart/ Marina Abramoviç ve Ulay'ın hikayesi yıllardan sonra devam ediyor.
YanıtlaSil