23 Ağustos 2012 Perşembe

Subheim



Nefret yakın yıllarda tanıştığım bir duygu. Kolay sinirlenme veya rahatsız olma duygusunu nefretle tanışana dek nefretle karıştırırdım. İçindekileri dökme, ortamdan uzaklaşma, ya da içine çekilme, sinir veya antipatiden kolay kaçma yolları iken, oyunun içine nefret girince, ayak bileklerinizden yükselen ateşin, kollarınızda ve bacaklarınızda birleşen gerilimi pamuk iplikleriyle tutan kontrolünüzü bir bir yakarken, beyninizin içindeki o baskının, nefret edilen konunun ya da bireyin kalbini elinizle sökme isteği yaratmasına kadar yükseliyor. İşin manasızlaştığı, yok etmenin tek güdü haline geldiği duygular, zifir siyahından elektrik mavisine, kimyasal alev yeşilinden kan kırmızısına doğru sürekli hal değiştiriyor. Pislikçe düşünmek, boş bakışlarla geçen zamanı çiğneyip geri tükürüyor.

Subheim nefretle tanıştığım zaman bana tavsiye edilen bir müzik projesi. Otobüste, serviste, parkta, sokakta yürürken veya kitap okurken, müzik sırası Subheim'a geldiğinde, yaptığım işe birkaç dakika ara veriyorum. Düşünmeye, gözlemlemeye, arkaplana geçmeye, ufak ufak görünmez olmaya başlıyorum. Su yüzeyinin hemen altından ilerleyen, birazdan alçakça bir yolla avını yiyecek acımasız bir avcı gibi gözlerimi kısıyor, çevreme değersizlermiş gibi bakmaya zorlanıyorum. İnsanların iğrenç hayatlarına devam ettiklerini görme, yaptıkları aptalca eylemlere dışarıdan bakma, acıma, birinin kolundan koparırcasına tutup iğrenç yönlerini yüzüne vurma isteği, nefretin alevi ile çevreyi yapılabilecek potansiyeller, o anki beynin içinde cereyan eden kum fırtınasının arasında arada bir görüş alanına giren birkaç fotoğraf sadece.

Subheim Yunan kütüklü Kostas Katsikas'ın bir elektro, instrumental, downtempo müzik oluşumu. Yüksek derecede elektro müziğe eşlik eden kadın ve erkek vokaller, çello, keman, vurmalı çalgılar ile oluşan harman ile insanın karanlık tarafındaki duygularını besliyor. Müzik ruhun gıdası ise, Subheim acı; ama yararlı bir sebze gibi.


Subheim, ilk albümü 'Approach' ile insan bilincinin tam ortasındaki sinirlere, baş parmağıyla hayvanca bastırarak en acı hisleri ortaya çıkartmıştı bende. Ani ve yüksek seviyeli, her seferinde daha da can acıtan uyarmalarla en köklü anı ve duyguları alev alev canlandırması ile yıllardır vazgeçemediğim bir albüm oldu. Parçaları hala azalamayan bir etki ile, her hava ve uzam koşulunda kafamı bambaşka düşüncelere sokmayı başarıyor.

İkinci albümü 'No Land Called Home' ile bu sefer insan bilincinin hapsedildiği zifiri karanlık bodrumdan çıkıp, gecenin bir yarısı Beyoğlu'ndan evine dönmeye çalışan, köküne kadar anason ve kötülük kokan amcanın, canhıraş çabalarla yürümeye uğraşırken bir yandan çevreyi de gözlemlemeyi eksik etmediği süreçte yaşadığı karmakarışık, bombok duygu ve düşünce girdabını beyne zerk ederek, farklı insan yönleri, kültürleri, sesleri ve duygularını, velet bir çocuğun bir aleti karıştırıp bozarken aldığı o iğrenç haz ile birleştirip önümüze sunmuş, meseleyi daha da genele taşımıştı. Benim için birincisi kadar kişisel ve karanlık bir albüm olamamış, ama korkutucu derecede mistik ezgileriyle, rahatsız edici tez gecelerini kafamda daha da ölümsüz yapmıştı.

Bana Subheim'i tavsiye eden sevgili E.D. dışında çevremde kimse Subheim'dan hoşlanmıyor. Belki bizim içimiz çürük, belki insanlar Subheim ile çeşitli durumların nasıl değişik atmosferlere sokulacağının farkında değil. Subheim bana acı söyleyen, sevmediğim, aşağılık artist bir arkadaşım gibi. Çevrede öyle arkadaşların gerekliliğini sakın görmezden gelmeyin.

Karanlıktan beslenin.


2 yorum:

  1. Tuğrul sen ben via Amendola'dayken kafalar oldukça güzelken subheim açmıştık ve Yunanın acısı da bizimkine benziyor tarzında bir yorum yapmıştım. Sanırım gurbetin etkisi ile topraklara özlemin söylemiydi bu. Şu anda inanmıyorum bu söylemime. Kostas sadece ne yaşadıysa ucundan kıyısından tanıdık.

    YanıtlaSil
  2. Kostas zaten ne yaşamışsa anasını satayım, bizim bile kanımız donuyor.

    YanıtlaSil