21 Haziran 2019 Cuma

Yine en zoru bu

En zor kısmı her zaman başlamak. İlk cümle gelince, ilk sayfa bitince, ilk ses çıkınca devamının gelmesi her zaman daha olası oluyor. En kötü ilkinin etrafında dolanıyorsun ve o seni bir yerlere götürüyor. Nereye varmak istediğin önemli değil, bir yere varıyorsun illa ki. İlk adımı attıktan sonra başarısız olmak da önemli değil. Yanlış yaptın ve altüst oldu. Ne olacak ki? Yapabileceğin yanlışlardan biri daha azaldı işte. Artık nasıl başlanacağını ve yapmaman gerekenlerden birini biliyorsun. Bir başlayabilsen.

Karar vermek en zor kısmı. Yüzlerce seçenek, binlerce olasılık. Doğrular belki sadece kendi küçük iç dünyanda. Belki kafanda kurduğun, evire çevire geliştirdiğin, çok önemli sandığın her şey ufak bir yanlışa dayanıyor. O yanlış fark edildiği anda hepsi sabun köpüğü gibi uçuşup yok olacak. Ve sen o yanlışı ne zaman fark edeceksin? Her şey bittikten, çok geç olduktan sonra mı? Ya verdiğin ufak bir yanlış karar, domino etkisi gibi daha önceki tüm doğru kararları devirirse? Ya da yanlış olmadığı için doğru olduğunu sandığın etkisiz elemanı seçersen? Kendin için seçmezsen kaybedersin, kendin için seçersen bencil hissedersin. Karar vermezsem nasıl başlayacağım? Başlamak çok zor.

Devamlılık tam bir kabus. Sonunu görebilsen yine iyi, bir şekilde bitirebilirsin. Ama bir de sonunu göremiyorsan nasıl devam edeceksin? Küçük kazançlardan feragat ederek büyük sona giderken her seferinde büyük sonun küçük bir kısmını kaybediyorsun. Diyelim ki doğru kararı verdim ve doğru başladım. İkinci karar ile ikinci adımın doğru olduğu ne malum? Enfes bir sütlaç yaparken şeker yerine fark etmeyip tuz koymak gibi. Ve çorbalar içilip yemek yendikten sonra tatlı sofraya gelip misafirlere ikram edilene kadar da haberin olmayacak. Devam edebilmek için itici gücü bulmak, sürekli canlı tutmak çok zor. Başlamasına başladın, başlamakta ne var devamını getiremedikten sonra.

Örnek tatlıyı seçerken bile sildim sildim, başa aldım. Sütlaçtan örnek mi olurmuş, örnek dediğin sufleyle olur da hayatımda kaç kere sufle yaptım ki sufleden örnek vereyim diyeceğim de hayatımda sütlaç yapmışlığım da yokken sütlaçmış, kekmiş, katmermiş, çizkek yapmayı denedim aslında, 3 denemeden 2'si fena da olmadı ama bol fındıklı Hamsiköy sütlacı düşlemek dururken bol peynirli olacaksa bari labneli çizkek değil, kaşarlı künefe olsun. Ama künefeye zaten tuz konmuyor mu bir tutam? Künefe de hiç yapmadım ki.

Bitirdiğinden emin olmak çok zor. Zirveden önceki son tepecikte sonlandırmamak hüner işi. Muhteşem bitirişi yapamadıktan sonra ha başlamamışsın, ha çöp adamla dünya barışı çizmişsin. Son dokunuş ne zaman façayı kurtaran dokunuş oluyor, ne zaman gülünen esprinin çevrilip, ısıtılıp tekrar sofraya sunulmasına dönüşüyor? Temel'le Dursun yüzerek Amerika'ya gitmeye karar vermişler. Yüzmüşler, yüzmüşler. Özgürlük Heykeli'ne varmışlar, Temel demiş ki "Dursun çok yoruldum, daha ileri gidemeyeceğim, ben geri dönüyorum". Hele bir de seçiminin yanlış olduğunu görmüşsen, yanlış yolda yürümüşsen? Ya Özgürlük Heykeli'ne değil, devasa İsa Heykeli'ne varsalardı ne olacaktı? Varsan mı dert, varmasan mı? (Bu noktada içinizden "yoksa hiç..." şeklinde devamını getirebilisiniz) Bitirdikten sonrası daha da kötü; yine yeniden yeni bir başlangıç yapmak gerekecek. Tercihim yanlışsa doğrusunu aramak, doğruysa daha doğrusunu. Hatta zaman kaybetmemek için daha bitirmeden başlamak için karar vermek lazım. Yine en zoru bu.

"Bu dünyada yerinde kalmak için koşman gerekir. Bir yere gitmek için iki katı hızla koşmalısın." (Alice Harikalar Diyarında)