24 Nisan 2012 Salı

Şirin Soysal - Bir Şeyler Var


İlk albümünü yayınlamış cazcı bir ablamız Şirin Soysal. Kendisi 1980'de doğmuş. Ailesinin diplomatik kariyeri nedeniyle büyürken bol bol gezmiş, farklı ülkelerde yaşamış. Üniversite'yi Dublin'de tiyatro üzerine okumuş. İlk albümü "Bir Şeyler Var" 2011 yılında yayınlanmış (fakat nasıl yayınlandıysa, birçok yerde bulunamıyor).

Albümü farklı tonlarda bir caz albümü olarak değerlendirmek mümkün. Vokali çok fazla geri planda bırakmayan, gitarların yanında saksafon, viyolensel, perküsyon, suzafon (bu da neyse artık), akordeon, glockspiel gibi çeşit çeşit ilginç alet eşlik ediyor şarkılara. Kimi zaman 80'ler Film Noir müziği, kimi zaman 2000'ler Neo Noir müziği tadında, (özellikle albümün ilk parçası olan "Yabancıyım") sanki bir Femme Fatale'nin ağzından dinliyormuşuz hissi yaratıyor. Yapımcı şirket NU-DC'nin tanımıyla "şanson ve kabare geleneğiyle örtüşen besteler". Fakat bütün şarkılarda gerek müzik gerekse de şarkı sözleri nedeniyle tekinsiz bir hava var. Müzik zaman zaman bir korku filminde gerici bir sahne geliyormuş hissiyatı yaratıyor bazı şarkılarda. Dürüst olmak gerekirse müzikleri tanımlamak, anlatabilmek için her düşündüğümde aklıma sinemadan yaklaşımlar geliyor. Olayı daha fazla abartmayı bırakmadan önce aklımda Terry Gilliam, Tim Burton falan vardı. Böyle anlatmanın sanıyorum ki çok fazla anlamı olmayacak, dinleyip karar vermek en iyisi.

Ben Şirin Soysal'ı ilk defa Akustikhane'nin ikinci sezon finalinde dinlemiştim. Amy Winehouse'un "I'm No Good" şarkısını söylemişti ve o anda not etmiştim adını bir kenara, Türkiye'ye dönüşte göz atmalıyım diye.


Akustikhane performansı Vimeo'da olduğundan buraya konulamıyor ne yazık ki, fakat açıp bir göz atmanızı tavsiye ederim. (Bence) baya başarılı çünkü:

http://vimeo.com/29339507

Daha fazla bilgi için:

http://www.sirinsoysal.com/home
https://www.facebook.com/pages/%C5%9Eirin-Soysal/140171462734091

Özellikle ana sayfasında Müzik başlığı altından "Yabancıyım" parçasını dinlemenizi tavsiye ederim.

8 Nisan 2012 Pazar

Varolmayanlar - Doğu Yücel

Her gün işine giden bir adam, her gün aynı saatte kalkan, sabah aynı şeyleri yapan ve kapısının paspasının üzerindeyken saatine baktığında hep aynı saati ve dakikayı gören bir adam. Ama başarılı ve ona birileri bu başarılı olma durumundan ötürü mutlu olması gerektiğini söylemiş, o da bu durumu kabul etmiş. Çünkü o bir gerçekçi, gerçek dünyada yaşar ve gerçek dünyanın dertlerin içinde büyür. Pek uzak değil.
Adam günlükler yazar, Ece ajandalarını dolup taşırır, yaşadıklarını anlatır ve bazen de yaşamadıklarını. Sonra bir gün babasının kıymetli dolma kalemini bulur sandıkların içinden bir yerden. Mürekkebi doldurur ve yazmaya başlar, varolmayan insanların uydurulmuş hikayelerini... Ertesi gün gazeteye bakınca var etmiştir o insanları...

Doğu Yücel'in Varolmayanlar kitabına bir girizgah yaptım kendi kafamca, hani bir laf vardır, "bir kitabı kapağına bakıp yargılama" diye, benim bu kitabı alma sebebim bunun tam tersiydi. Kapağını beğendim. Bu kadar. Hep okuyacağım bir sonraki kitabı belli bir mantığa göre ayarlarım. Kendi kendime bu aralar çok yabancı yazar okudum biraz türke geçeyim. Çok kurgu okudum biraz gerçekliği olan şeyler okuyum vs. Bu kitabı hiçbir mantığı yoktu duymadım bir yerden. Kapağı sattı kısaca.

Varolmayanlar oldukça akıcı ve filmi çekilsin diye (neredeyse) yazılmış bir kitap. Doğu Yücel'in kitapları zaten filme uyarlanıyor. Fantasik ve bilim kurgusal ögeler barındırması kendi adıma mutlu olduğum bir durumdu. Gerçi arada "ne diyorsun hacı dayı" diye serzenişte bulundum yazara ama buna rağmen hızlı bir şekilde okuma ve bir sonraki sayfayı merak ettirme özelliğine sahip. Sonunu merak etmiyorsun kitabın aralarını merak ediyorsun. Özellikle 80'ler doğumlu insanların gençliklerinde dinledikleri müziklerden, filmlerden ve özellikle bilgisayar oyunlarından bahsetmesi kitabın hangi kesime yönelik olduğunu göstermekte.

Kitapta Hayalciler vs. Gerçekçiler gibi dünyanın iki kutubu olduğu iddiası var. Pek çok yerinde kendini hayalci sansan da aralıklarla, Gerçekçiliğini yüzünün tam ortasına vuruyor...

Okuması keyifli bir kitap ama "bi Camus değil"

Hayırlı agşamlar...