Benim bu aralar işim başımdan aşkın, Avrupa seyahatleri, mezuniyet sunumu hazırlıkları, bir yandan ev ev dolaşmalar zamanımı tamamen emiyor. Onun dışındaki zamanlarda da yazmak değil, ekrana bakmak bile yorucu geliyor.
Cinematic Corner tadında kısa birkaç öneri yapmak istiyorum ki;
Blade Runner'daki Replicant testi sahnesi, Ides of March'taki son röportaj sahnesi, Contagion'ın introsu, Strange Days'teki ilk cinayet sahnesi bu aralar aklımda kalan güzel film sahneleri, hepsini öneriyorum, hepsi güzel güzel filmler.
Onun dışında Sisifos Söylemi, intihar üzerine felsefi bir bakış yapan bir eser okudum. Ağır, çok kafa karıştıran; ama çok güzel bir kitap, varoluş felsefesine aynanın diğer yüzünden bakan, değişik bir yapım.
Neil Geiman'ın American Gods'ına başlamak sonunda nasip oldu. Kitabı bitirdikten sonra uzunca bir yazı yazmak var aklımda; ama şimdiden çok beğendiğim yönleri var, sürükleyici, şaşırtan bir kitap.
Son olarak kapanış slaydını paylaşmak isterim, profesörlere göstermiş olmamıza rağmen hala kimse bu slayt için 'Bu ne lan?' demedi, ilginçtir.
Çok, ama çok teşekkürler. |
Şimdiden yazı parsellemek istiyorum. Bored to Death yazacağım yakın zamana. Fırsat olmadı bir türlü. Son slayt belki de her şeyi en güzel özetleyen kısım. Güzel ve güneşli günlerde buluşmak dileğiyle.
YanıtlaSilBlade Runner ile ilgili seni çok mutlu edecek, birilerini ise pek bir hayal kırıklığına uğratacak ufak bir süprizim olacak Burak. Şimdiden süprizin haberini vereyim, kendisini sen görene kadar söylemeyeyim ki merak içten içe kemirsin seni (hoş bu aralar pek umurunda olacağını sanmıyorum ya...).
YanıtlaSilSinemalar konusunda yeni bir fikir de belirtemem, yorum da yapamam. 1 aydır 1-2 bölüm diziden başka bir şey izlemedim.
Neil Gaiman ile ilgili bir şeyler yazmak da benim aklımda vardı. Sen "Amerikan Tanrıları" ile açılışı yap, ben de neyle devam edeceğimin kararını vereyim. Amerikan Tanrıları deyince aklıma ne geldi; lise yıllarında bu kitabı Sinem'e hediye olarak alacaktım ben, sonra kitabı kendim okumadığımdan beğenmeyebileceğini düşünüp çekinmiştim. 1-2 ay sonra Sinem benden Sandman'in çizgiromanlarını istediğinde pek bir pişman olmuştum. Ve o yıllardan bu yaza kadar pek çok kitapevinde aradım, soruşturdum fakat bulamadım bu kitabı bir daha. Çok şükür İthaki bu yaz tekrardan bastı kendisini (Hoş Erdem'le sana söyleseydim herhalde bunu bile bulurdunuz siz).
Aklımda bir süpriz fikri var ama herhangi bir beklentiye girmek istemiyorum, dediğin ipucu aklımdaki fikire çok spesifik bir yönden bağlanıyor zira, bakalım heyecan içimi yiyor onu başardınız Murat Bey.
YanıtlaSilAbi benim de bildiğim kadarıyla, American Gods kısa zamana kadar bulunmuyordu Türkiye'de. Taksimde yabancı kitap getiren bir dükkan vardı, oradan getirten bir arkadaşım vardı onu hatırlıyorum. İthaki tekrar bastıysa gayet güzelmiş, ama İngilizcesi de gayet duru, anlaşılır bir ayarda, orjinal dilinde okunabilir.
Bahsi geçen blogger kış durgunluğuna örnek geldi hemen newsfeed'ime;
YanıtlaSilhttp://birincitekilkisilik.blogspot.com/2011/12/tkanma.html
Bazen, aralarda açıp bakıyorum dünden bugüne neler konuşmuşuz diye de... Abi benim yazılı anlatımım ne kadar da kötüymüş. Bildiğin neler düşünüp neler yazmışım. Bazen o yazıyı yazarken aklımdan neler geçtiğini hatırlıyorum da, hiçbir zaman orada anlatılanlarla hiçbir alakası olmuyor. Bazen de bir düşünceyle cümleye başlıyorum, cümlenin sonuna gelene kadar aklımdan neler neler geçiyor, cümlenin sonuna geldiğimde kafamdaki bambaşka bir cümleyi bitiriyor oluyorum. Sanıyorum ki ben böyle sözlü, kelimeler kullanarak iletişim gerektiren hiçbir konuda çalışamazmışım. Mühendisliği nasıl becereceğiz acaba?
YanıtlaSil:D Hatta şu son yorumum bile resmen kendi kendini anlatıyor bir noktada.
YanıtlaSilYo, aynı şeyi ben de yaşıyorum aynen. Hatta bir gün bunu net skype'ta yüzüme vurmuştun kurduğum cümleleri bana geri yazıp.
YanıtlaSilNe terbiyesizmişim ben de.
YanıtlaSil