Bir ODTÜ Rock şenliğini daha bitirdik bu akşam. Bu sene kısmet ilk gün ve son güne oldu, ona rağmen harika konserler dinledik. Yani dinledik derken, bugün biraz tek başıma kaldım. Söz konusu Büyük Ev Ablukada olunca, bir de cuma akşamı olmasının etkisiyle 2-3 gün önceden tükenmişti biletler. Birlikte gidelim diyen pek çok kişi eşlik edemediler bana bu konserde. Bir de tek başıma kaldım derken de nasıl bir olumsuz elektrik varsa üstümde, onlarca insan ayakta kaldı, oturacak yer bulamadılar, benim sağımdaki de solumdaki de iki koltuk boştu, kimse gelip oturmadı yanıma. Çok da itici bir insan değilimdir aslında, insanlar neden ayakta kalmayı, merdivenlere oturmayı benim yanımda oturmaya tercih ettiler tam kavrayamadım.
Fil Bizim İşimiz isimli gençlerle başladık bugün konsere. Gençler hakkatten genç, şenliğin broşüründeki tanıtım yazıları bile tam bir gencin başka bir gence bir şeyler anlatmaya çalışırken, anlatma yetisinin zayıflığından çektiği acıları yansıtıyor. "Ya bir garip bizim grubun kurulma hikayesi. Bir gün grunge müziği çok sevdiğimizi farkettik, grup kurmaya karar verdik (taşlanıyorlarmış bu kararı verdiklerinde, vuhu!). Gözsu'yla Canberk katılır gruba. Bir de şimdi Vural var. Çok vahşi çocuk Vural..." 2 gitarın yanında yan fülütle aslında çok da alışık olmadık bir kadrosu vardı grubun, hele ki senfonik metal değil de rock müzik yapan bir grup için. Müziklerindeki blues rock tınıları hoştu baya, dinlemesi zevk veriyordu. Vokal genç de şarkı söylemek konusunda başarılı. Fakat gençlerin tamamının kötü bir şey yapmış, utanıyormuş gibi daima yere bakıyor olmaları, sahne performansı bakımından baya başarısız duruyordu. Bir de vokal ve yan fülüt çalan gençlerin, sanatlarını icra etmedikleri tüm anlarda ileri geri sallanıp kafa sallamaları iyice pekiştiriyordu bu başarısızlığı. Yani liseli olsanız ya da dinleyici olsanız konser boyunca yere bakıp sadece kafa sallamanız çok yadırganmaz da... En çok bas gitar çalan arkadaş sahnenin hakkını, kendince veriyordu. Grubun geriye kalanının tamamı stüdyoda çalıştıklarını hatasız, başarılı bir şekilde icra etmeye çalışırken o gitar çalmaktan zevk alıyormuş gibi duruyordu. Hele elektro gitar çalan öteki arkadaş yere bakmadığı zamanlarda kendi ellerine baktığından, kontrast gereği bas gitarist iyice ön plana çıktı. Bir de şarkıları çok fena değildi de son dakikada gelen "keşke fillerin kulakları olsa, keşke filler uçsalar" ... bence olmadı yani, fazla uzatmayayım.
Fil Bizim İşimiz sahneden indikten sonra Milankundura sahne almak istedi; ama tabii 8 kişi olduklarından, onlar sahne almadan önce elektriksel bir alt yapı çalışması yapılması gerektiğinden o iş o kadar hızlı olamadı. 8 kişi derken, müzik yapan 8 kişiden bahsediyorum. Yoksa bir de konser boyunca sahnede dolaşan, sürekli bir o kabloyu bir bu kabloyu takip eden, bir şeylere uzatma ekleyen, konser boyunca arı gibi çalışan MT elemanlarını hesaba katmak gerek. Sanırım MT'ye, konser-festivaller öncesinde elemanlarına daha görünmez olmaya çalışmalarını tavsiye etmesini söylemek lazım. Grup konser verirken kablo döşeyen çocuk, sahneden inmeden arka tarafta ses sistemini kontrol eden adamla işaretleşiyor oldu mu, olmadı mı diye. Bari sahnenin dışına çıksaydın, kenarına geçseydin diye geçirdim içimden, sonra aynı şeyi geçen sene de içimden geçirdiğimi hatırladım, sonra geçen sene, daha önceki sene aynı şeyi içimden geçirdiğimi hatırladığımı hatırladım...
Milankundura bence açık ara gecenin yıldızıydı. Fil Bizim İşimiz zaten gelişim sürecinde bir grup, Büyük Ev Ablukada'dan birazdan bahsedeceğim; ama Milankundura gerek yaptıkları müzik bakımından, gerekse seyirciye verdikleri enerji bakımından çok keyifli bir konser yaşattı bize. 8 kişi, 8'i de hem yaptıkları müzikten, hem birbirinin çaldıklarından, hem de birlikte çalmaktan zevk aldıklarını belli ediyordular. Hissederek çaldıklarını, çalmaktan mutlu olduklarını görebiliyordunuz. Bir üflemelileri çalan 2 arkadaş o kadar eğleniyormuş gibi gözükmüyorlardı en başta, o da üflemeli çaldıklarındanmış. Enstrümanlarıyla işleri bitince üfleme eyleminin gerektirdiği gergin yüz ifadeleri, grubun geri kalanına anında uyum sağladı. Baterist arkadaş, normalde grupla çalan baterist değildi; ama en az onun kadar başarılıydı. Hatta konserin ortalarında baya kaptırdı kendini, elindeki bagetlerden bir tanesi parçalandı. Konserden bağımsız, eğlenceli bir ayrıntı: Bateristin t-shirtü, sahnenin arkasında yer alan perdeyle aynı renkteydi. Sahne ışıklandırması sonucu, gölgelerin falan da etkisiyle bazen t-shirtle perde ayırt edilemez hale geliyordu. Sanki çocuk perdede 3 delik açmış, kafasını ve kollarını uzatmış, bateriyi perdenin arkasından çalıyormuş gibiydi. Ya da benim hayal gücüm de biraz çarpık olabilir. Son şarkıları, internette de yayınladıkları "Bugün yine böyle" ile seyirciyi baya bir coşturdular. Öyle ki seyirci önlerinde ayakta alkışlıyorken Büyük Ev Ablukada'dan Afordisman da kulisin perdesini aralayıp kafasını ve ellerini dışarı çıkarmış, arkalarından alkışlıyordu.
Milankundura'nın sahneden inmeleri, eşyalarının toparlanması ne kadar uzun sürdüyse Büyük Ev Ablukada'nın yerleşmesi de o kadar kısa sürdü. Şahsen ben, ODTÜ'deki konserlerinin kalabalık bir grupla, elektronik konserlerinden olacağını ummuştum. ODTÜ Rock şenliğine gelmenin hakkını verirler diye düşünüyordum fakat Canavar Banavar ve Afordisman Salihins, yine 2 gitarla akustik bir konser verdiler. Hatta bu sefer arada sırada ufak eklemeler yapan öteki elemanlar da çıkmadılar sahneye, sadece 2'siydiler. İnternetten indirebilinen kayıtları dolayısıyla ben Büyük Ev Ablukada'yı seyirciyle sohbet eden, esprili bir grup olarak tanımıştım. Ankara'da ilk izlediğimiz konserde bu bakımdan bizi hayal kırıklığına uğratmışlardı, baya az sohbetli bir konserdi o. ODTÜ konseri ise iyice iletişimsizdi. Şarkı aralarında "şimdi şu şarkıda sıra, şimdi bu şarkıyı söyleyelim" haricinde çok az konuştular. Hatta liseden yeni çıkmış ama liseli zihniyetinden çıkamamış birkaç genç, sahnedekilerden çok daha fazla duyurdular seslerini. En çok "Lililer" şarkısının doğaçlama kısmında konuşuldu, onu da "boku çıktı artık, yeter" diyerek bitirdi Canavar Banavar. Öte yandan haksızlık olmasın, baya coşkulu bir konser oldu Büyük Ev Ablukada'nınki. Zaten seyircinin büyük bir kısmı onların çıkmasını bekliyordu, bazı şarkılara baya coşkulu bir şekilde eşlik ettik. En sonunda C.B. "şimdi biz kulise geçeceğiz, siz çok ısrar ederseniz geri geleceğiz, zaten çaldığımız şarkılardan 1-2'sini tekrar çalacağız. Neden varsa böyle gereksiz bir şey" diyerek realist bir yaklaşımla bis yaptı. (Tüm konser boyunca ön koltukta öpüşen, öpüşürken geriye uzana uzana neredeyse benim kucağıma yatan, Büyük Ev Ablukada'da şımarıp sahneye aptal saptal bağıran gençleri azarlayan, sonra da aynı şekilde sahneye bağıran çifti anmasaydım ayıp olurdu çocuklara. Milankundura "Ali Yapar" ı söylemeye başlayınca kız çocuğun dilini ıssırdı, çocuk bir an kızın ağzının içinden kaçtı. Kendi kendime şarkıya gönderme yaparak "Ayşe de yapıyormuş demek ki" şeklinde kötü bir espri yaptım, kendi kötü esprime çok güldüm sonra. Beni yadırgamanız için buradan da paylaşayım dedim, genelde kötü espiriler yapıyorum ben)
Umut vaad eden Fil Bizim İşimiz, zengin ve güzel müziğiyle Milankundura ve benim beklentimi karşılamasa da baya coşkulu ve eğlenceli Büyük Ev Ablukada ile 18. ODTÜ Rock şenliğinin son günü de böyle geçti.
Fil Bizim İşimiz sahneden indikten sonra Milankundura sahne almak istedi; ama tabii 8 kişi olduklarından, onlar sahne almadan önce elektriksel bir alt yapı çalışması yapılması gerektiğinden o iş o kadar hızlı olamadı. 8 kişi derken, müzik yapan 8 kişiden bahsediyorum. Yoksa bir de konser boyunca sahnede dolaşan, sürekli bir o kabloyu bir bu kabloyu takip eden, bir şeylere uzatma ekleyen, konser boyunca arı gibi çalışan MT elemanlarını hesaba katmak gerek. Sanırım MT'ye, konser-festivaller öncesinde elemanlarına daha görünmez olmaya çalışmalarını tavsiye etmesini söylemek lazım. Grup konser verirken kablo döşeyen çocuk, sahneden inmeden arka tarafta ses sistemini kontrol eden adamla işaretleşiyor oldu mu, olmadı mı diye. Bari sahnenin dışına çıksaydın, kenarına geçseydin diye geçirdim içimden, sonra aynı şeyi geçen sene de içimden geçirdiğimi hatırladım, sonra geçen sene, daha önceki sene aynı şeyi içimden geçirdiğimi hatırladığımı hatırladım...
Milankundura bence açık ara gecenin yıldızıydı. Fil Bizim İşimiz zaten gelişim sürecinde bir grup, Büyük Ev Ablukada'dan birazdan bahsedeceğim; ama Milankundura gerek yaptıkları müzik bakımından, gerekse seyirciye verdikleri enerji bakımından çok keyifli bir konser yaşattı bize. 8 kişi, 8'i de hem yaptıkları müzikten, hem birbirinin çaldıklarından, hem de birlikte çalmaktan zevk aldıklarını belli ediyordular. Hissederek çaldıklarını, çalmaktan mutlu olduklarını görebiliyordunuz. Bir üflemelileri çalan 2 arkadaş o kadar eğleniyormuş gibi gözükmüyorlardı en başta, o da üflemeli çaldıklarındanmış. Enstrümanlarıyla işleri bitince üfleme eyleminin gerektirdiği gergin yüz ifadeleri, grubun geri kalanına anında uyum sağladı. Baterist arkadaş, normalde grupla çalan baterist değildi; ama en az onun kadar başarılıydı. Hatta konserin ortalarında baya kaptırdı kendini, elindeki bagetlerden bir tanesi parçalandı. Konserden bağımsız, eğlenceli bir ayrıntı: Bateristin t-shirtü, sahnenin arkasında yer alan perdeyle aynı renkteydi. Sahne ışıklandırması sonucu, gölgelerin falan da etkisiyle bazen t-shirtle perde ayırt edilemez hale geliyordu. Sanki çocuk perdede 3 delik açmış, kafasını ve kollarını uzatmış, bateriyi perdenin arkasından çalıyormuş gibiydi. Ya da benim hayal gücüm de biraz çarpık olabilir. Son şarkıları, internette de yayınladıkları "Bugün yine böyle" ile seyirciyi baya bir coşturdular. Öyle ki seyirci önlerinde ayakta alkışlıyorken Büyük Ev Ablukada'dan Afordisman da kulisin perdesini aralayıp kafasını ve ellerini dışarı çıkarmış, arkalarından alkışlıyordu.
Umut vaad eden Fil Bizim İşimiz, zengin ve güzel müziğiyle Milankundura ve benim beklentimi karşılamasa da baya coşkulu ve eğlenceli Büyük Ev Ablukada ile 18. ODTÜ Rock şenliğinin son günü de böyle geçti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder