Karışık bir dönemde yaşıyoruz. Politikanın, yaşam görüşünün, inançların birbirine karıştığı allak bullak bir zamandayız. Belki bu hep böyle oldu, benim yaşım gereği sadece bu dönem böyle oldu sanıyorum; ama garip bir dönemden, değişimlerin ivme kazandığı bir evreden geçtiğimiz kesin.
Savaşçı bir millet olduğumuzdan, aslında benim bu savaşçı toplumdan daha çok beklediğim; ama nedense olmayan 'motivational' milliyetçi filmler son birkaç senedir artmaya başladı. Gerek Birinci Dünya Savaşı sekansları olsun, gerek Güneydoğu Anadolu sorunu olsun, son olarak Osmanlı muhabbetleri olsun beyazperdeye aktarılıyor. Bu tür filmlerin aslında iki yüzü de gösterilirken, ortamdaki gerginlikten ötürü bir tarafın baskınlığını görüyoruz.
Elimde gala biletleri olan Dağ filmi, aynı gün Büyük Ev Abluka'da konseri olduğundan kaçtı; fakat ertesi gün gece 24 seansında koltuklardaki yerlerimizi aldık ve filmi bir çırpıda izledik.
Dağ, dört askerin engebeli bir arazide küçük bir kontrol noktasında, teröristler tarafından ablukaya alınmasıyla, beklenilenden çok öte bir şekilde harkulade heyecanlı başlıyor. Bir uzun dönem, bir kısa dönem er ile beraber iki komutandan oluşan tim, gergin bir ortamda durum değerlendirmesi ve plan yaparken karşılıyor bizi. Daha sonra oradan çıkmalarıyla, müfreze ile temas kurmaya çalışıyorlar. Konu az ve öz.
Dağ filmi akla ilk olarak bir 'Nefes alternatifi' olarak göze çarpıyor. Öyle de lanse edildi aslında; ama arada ciddi farklar var. İlk olarak Nefes kişi bazlı bilinçakışını ön planda tutarken takım ve ordu kavramlarını izleyiciye boğuk ve etkileyici bir şekilde iletirken, Dağ ilk sahnesinden başlayan ve haykırılan sloganlarını son sahnesine kadar devam ettiriyor. 'Bir ölür, bin doğarız!' sloganını gözümüze sokmak için uğraşan yapım, bir süre sonra yeter lan dedirtiyor.
Dağ, kısa dönem ve uzun dönem askerlerin aralarında yaşadıkları farklılıkları ve tartışmaları aktarmaya çalışırken, arkada çatışma sahneleri olan bir film gibi. Güzel bir intronun üzerine, yerinde flashbackler ve empatiye uygun sahnelerle beraber, 'cheesy' gereksiz sahneler ve aksiyondaki saçmalıklar izleyiciyi filmden düşüren etmenler. Filme askerliğini yapmış sevgili Baran ile gittim, ilk yaptığı yorumlar 'palaska' muhabbetinin çok doğru olduğu fakat telsizdeki komutanın hiçbir şekilde bir erle öyle muhabbet etmeyeceğiydi.
Film aynı şekilde arada bir savaşın anlamsızlığını ve iki tarafın açısından bakmamız gerektiğini bizlere belirtiyor. Bu kadar milliyetçi bir filmde buna gerek var diyor, filme keşke yerini bilseydin diyorum.
Oyunculuk bir savaş filmi için ortalama olmasına rağmen, güzel (ama haddinden yüksek desibelde) müzikler ve setler filmi bir nebze kurtarıyor. Çağlar Ertuğrul'u açıkçası tanımıyorum; ama Ufuk Bayraktar çok uzun zamandır çok beğendiğim bir oyuncu, yine beni çok mutlu etti bu filmde de.
Film özet olarak, katılmadığım halde bazı sınırları çizmeye çalışan bir film. İnce bir dönemden geçerken böyle filmlere ne kadar ihtiyaç var bilmiyorum; ama film olarak hiç sıkılmadığımı, güzel bir aksiyon ve psiko-dram filmi olduğunu söyleyebilirim. Yine toplumda bazı kişilerin çok destekleyeceği, bazı kesimin ise şiddetle karşı çıkacağı bir yapım Dağ, gitmeye değer mi siz karar verin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder