23 Nisan 2013 Salı

Zerre - Erdem Tepegöz

Türk sineması artık tamamen başarılı bir sektör haline gelmiş durumda. Her ay, hatta hemen hemen her hafta vizyona birkaç tane Türk filmi giriyor. İşin sevindirici yanı, bu filmlerin hepsinin boş aksiyon, boş komedi ya da boş korku filmlerinden olmaması. Komedi olsun, gerilim olsun, 'sanatsal film' olarak değerlendirilen nispeten durağan, karakter odaklı filmler olsun, Türk filmleri açısından vizyon (bence) baya canlı bir yapıda. İşin üzücü yanı ise -en azından Ankara'da- alışveriş merkezi içinde bulunmayan sinemaların büyük bölümünün kapanmış olmaları. Bir zamanların On, Derya, Batı, Megapol, Kavaklıdere ve daha bilimum sinemaları artık "bizim zamanımızda sinemaya gitmek için AVM'ye gidilmek zorunluluğu yoktu" dedirtmek istercesine peş peşe kapandılar. Büyülüfener sinemaları (Bahçelievler ve Kızılay) ve Kızılırmak, AVM içinde olmayan, geriye kalan sayılı sinemalardan (Ankara özelinde benim aklıma başka sinema gelmedi açıkçası. Varsa da benim bilmediğim sinemalar). AVM sinemaları aslında iyiler, koltuklar rahat, ulaşım nispeten daha sıkıntısız ve benzeri güzellikleri var. Sıkıntılı noktaları ise belli gruplara dahil olmalarından kaynaklı olsa gerek, gösterdikleri filmler çoğunlukla Amerika'nın stüdyo filmleri ve Türkiye'deki yüksek bütçeli filmler. Mesela geçenlerde Altyazı dergisinde denk geldiğim "Yabancı" isimli filme gitmek için sinemalara bakındım; film sadece Kızılırmak, Büyülüfener ve bir AVM sinemasında vizyona girmişti. Yakında vizyona girecek Iron Man 3'ün 20 tane falan sinemada, bazı sinemalarda 2'şer salonda vizyona gireceğini düşününce bence üzücü bir sayı 3. Kaldı ki olay sadece Türk filmleri de değil. Zamanında Amerika'dan bir bağımsız film olan "Düşler Diyarı" (Beasts of the South Eastern Wild) filmi için vizyona baktığımızda onun da ancak 2-3 sahnede oynadığını görmüştük.





Yine Altyazı dergisinde denk geldiğim, merak ettiğim, bugün de 23 Nisan tatilinden faydalanarak gitmeye niyetlendiğim "Zerre" için de aynı şey söz konusuydu; 2'si AVM olmak üzere sadece 3 sinemada vizyona girmiş film Ankara'da. Dediğim gibi; AVM sinemalarına karşı değilim. Kızılay'a ulaşım (arabalı olunduğu zamanlar) sıkıntılı olduğundan çoğunlukla sinema için AVM'yi tercih ediyoruz. Oysa çocukken sinema demek çoğunlukla Büyülüfener, Metropol, Megapol, Kızılırmak demekti. Büyülüfener'de sinemaya gitmek benim için sinemaya gitmekten bir adım öte bir zevk olması dolayısıyla bugün de tercihim Büyülüfener oldu. 

"Tekstil atölyesinde uçuşan bir toz zerresinin hikayesi" , yönetmen Erdem Tepegöz'ün tanımıyla. Kameranın peşinde dolaştığı, bizi hikayesine ortak ettiği ana karakter Zeynep, Tarlabaşı'nda annesi ve engelli kızıyla yaşıyor. Onlara bakabilmek için sürekli iş peşinde. Gerek iş verenleri olsun, gerek ev sahibi olsun, gerekse de hayat olsun sürekli sorunlar çıkartıyorlar karşısına; ama Zeynep her şeye rağmen yenilmeyen, güçlü durmaya çalışan, pes etmeyen bir karakter. Kendisiyle yapılan söyleşide yönetmen Erdem Tepegöz "... bunu izleyen insanların 'bak o bile bu kadar ayakta ve güçlüyse, ben de olabilirim' demesini istedim." demiş Zeynep için. Fakat bir yandan da film Zeynep'in sıkıntılarla boğuşmasını anlatırken bir türlü kendisinin düze çıkabildiğini görmüyoruz. Karakter odaklı bir film olduğundan, süpriz bir sonla bitmediğinden, filmi izlemek isteyecek arkadaşların sonunu duymalarında hiçbir sıkıntı olmayacağından filmi yorumlarken biraz rahat davranıyorum; umarım kızan bozulan olmaz. Ben de filme gitmeden önce yönetmenle yapılan röpörtajda filmin sonunu okumuştum. Daha açık olmak gerekirse başlayan ve biten bir hikaye değil film; bir karakterin süregiden hayatının bir noktasından başka bir noktasına kadar izliyoruz.

Toz zerrelerinin uçuştuğu tekstil atölyesinde açılıyor film. Toz zerrelerinin uçuştuğu evinde görüyoruz Zeynep'i, ardından da toz zerrelerinin uçuştuğu başka bir iş yerinde. Zeynep de bir toz zerresi gibi uçuşuyor sürekli, bir koşuşturmanın içinde bir yerlere tutunmaya çalışıyor. Aynı zamanda arka planda geçen suratlar, konuşmalar, olaylar bize Zeynep'in (yine yönetmenin deyimiyle) "o çoğul insan topluluğu içindeki bir tane insan" olduğunu anlatıyor. Çevrede süregiden ama benzer, ama farklı bir çok hikaye, bir çok insan var. Biz onlardan sadece bir tanesini izliyoruz. Oysa kadraja girip çıkan tüm öteki karakterler de kendince uğraşları, çabaları, hikayeleri olan birer toz zerreleri. Yine yönetmenden bir alıntı yapacak olursak: "Evrende bir zerre olmaktaki o büyüklük ve küçüklüğü başka bir kelimede bulamadım".

Erdem Tepegöz'ün ilk uzun metraj sinema filmiymiş Zerre. Altın Portakal Film Festivali'nde "En İyi İlk Film", "En İyi Yönetmen", "En İyi Sanat Yönetmeni" ve "SİYAD En İyi Film" ödüllerini, Malatya Kristal Kayısı Film Festivali'nde ise "En İyi Kadın Oyuncu" ve "En İyi Kurgu" ödüllerini kazanmış. Özellikle başrol oyuncusu Jale Arıkan'ın performansı ile öne çıkan film, bir karakterin hikayesine odaklanan (aksiyon, komedi, korku, gerilim ya da melankolik bir dram içermeyen) bir filmden sıkılmayacak arkadaşlar için ilgi çekici, başarılı bir yapım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder