2 Haziran 2012 Cumartesi

Prometheus


(Fotoğrafları ve kelimeleri spoiler içermeyecek şekilde seçtim, izlemeyenler için sorun teşkil etmeyeceğini baştan söyleyeyim.)

'Bilimkurgu da bir sanattır.' der Metis. İnsanlığın bir sonraki adımına yaklaşmasında sanatın ve teknolojinin meşaleyi tuttukları şüphesiz. Toplumda iki öğe bir ringin iki köşesindeki rakipleri olarak gözlemlense de hep, aslında içiçe olduklarını hepimiz biliyoruz. Gece, film çıkışında otururken yaptığımız konuşmada da belirtilmişti, Apollo programlarında kullanılan Saturn V roketinin tasarımında bilimkurgu yazarı olan roket mühendisleri de yer almaktadır, ki o insanlar bize şu anda başka gezegenleri görmeyi sundular yaptıkları buluşlar ile. Teknolojinin gelişmesiyle sanat şekillenir, sanatın dönüşümüyle teknoloji daha yenisi ve iyisi için tekrar yola düşer. İnsanlığın 2 bacağından her biridir sanat ve teknoloji.

Bilimkurgu baştan sona çok zor bir iş. Bir sonraki adımı hayal ederek bir dünya yaratmak, onu belirli mantık algoritmalarına uydurmak, üzerine bir de kurgulamak herkesin haddi değil. Hala Neuromancer'ı okuduğum şu sıralarda şunu farkettim ki, William Gibson gibi bir yazarın, sonsuzluğa gebe olan 'Cyberpunk' janrasını yaratmasının ardından, onu takip eden örneklerinin ne yazık ki sadece iki elin parmaklarını geçmeyecek kadarı onun kadar kaliteli olduğu. Hal bu olunca, lezzetli bir bilimkurgunun üzerinde durulması gereken özenin de önemiyeti de kendini insan karnından yeni çıkmış bir alien yavrusu kadar kendini belli ediyor. 

Prometheus genel çerçevede, dünyanın farklı noktalarında bulunan antik yazıtların incelenmesi ile keşfedilen, trilyonlarca kilometre uzakta bulunan bir gezegende yaşadıkları öngörülen ve insanların yaratıcıları olduklarına inanılan 'engineers' adı verilen bir ırka, Prometheus adlı gemiyle yapılan ziyareti konu alıyor. Farklı dallarda uzman olan bilimadamların 'cyrogenic' uyuma pad'lerinden uyanışı ile hikayeye dahil oluyoruz biz seyirciler. Sonrası olaylar olaylar.

Prometheus ile ilgili öncelikle şunu söylemek istiyorum. İnsanların bence yaptığı en büyük hata bu kıyas; Prometheus bir Alien filmi değil. Evet Alien evreninde geçiyor, ucundan Alien'ın bazı sorularını cevaplıyor, güzel selamlar çakıyor kendisine; fakat konu bu değil, Alien değil ana tema burada, bambaşka şeyler dönüyor. 'Alien nasıl çıkmış abi onu gösteriyor film.' diyen insanları anlamakta zorluk çekiyorum; çünkü filmin Alien çizgisi, ana çizgiyle sadece birkaç noktada kesişip ayrılıyor. Bu yüzden Alien ile karşılaştırmak bence yeterince yersiz ve adaletsiz. 



Prometheus çok kaliteli bir prodüksiyon. Ridley Scott'ın Alien ve Blade Runner'dan sonra yaptığı en iddialı bilimkurgu açıkça. Üzerinde gösterdiği gayreti ve emeği daha ilk sahneden hissedebiliyorsunuz. Filmin gerek görüntü ve ses yönetmenliği, gerek setler ve cg efektleri, kostüm ve teknolojik tasarımları şu zamanın en kaliteli örneklerinden. Özellikle oynayanlar bilir, biraz detay olacak ama, sadece bir gözlem; Idris Elba'nın oynadığı kaptan'ın giydiği space suit, Mass Effect'in Shepard'ının kullandığı N7 Suit'ine o kadar çok benziyordu ki, o kıyafetin gerçekte bu kadar yakışıklı olacağını hayal etmiyordum. Onun dışında herkesin konuştuğu gibi, jeolog uzmanın kullandığı kullandığı tarayıcı proplar teknoloji için kesinlikle örnek olacaklardır. 



Ama ne yazık ki bu kadar güzel bir potansiyelin üzerine senaryo çok iyi yedirilememiş diye düşünüyorum ben şahsen.  İnsan bu kadar kaliteli bir yapımda klişe bazı olgularla karşılaştıkça ister istemez biraz filmden kopuyor ve düşüyor. Alien gibi basit bir ölçekten değil de, insanlığın kaynağı, yaratıcı inanışı, robot mantık yolları gibi zor konulardan hedef güdüyor Prometheus işleyişinde. İlk yarısında teorisini ve amacını belirten film, seyirciyi aşırı bir meraka ve beklentiye sokuyor, ikinci yarısında da hayal kırıklığına yol açıyor çoğu kişide, aradıklarını bulamadıkları için. Filmin çevrelerce beğenilmemesinin en büyük nedeni bence buradan çıkıyor. Filmin bazı yerlerinde gözüme çarpan, ya da Ridley Scott'tan beklemediğim senaryo kurgusunu görünce ben de biraz hayal kırıklığına uğradım, yalan yok; fakat neyse ki film genel olarak bu tür şeyleri kaldırabilecek güçte. Prometheus'un tayfası, Alien'daki 7 kişi kadar bir grup havasını yansıtamıyor belki, ama takım çalışmasını atmosferini bazı uzak ve geniş çekimlerde bize gayet veriyor. Geminin ana ekseninin kaymasını veren bilardo ıstakasının yuvarlanması ya da Shaw'ın aslında Charlie için ağlarken parmağındaki yüzüğünden bunu çıkarmamız sahnelerdeki özeni ve kaliteyi size tekrar hissettirip zevkle izlemenize araç oluyor. Evet ben de herkes gibi Androidimiz David'i çok beğendim; (Fassbender yine çok iyi.) ama oyumu Aliens ve Alien 3'teki Bishop'tan yana kullanacağım.

"Gerilim yok abi!" diyenlere de hem katılıyor hem katılmıyorum. Gerilim yok diyen arkadaşlara, 2 bilimadamının Derelict Ship'te ilk organizma ile karşılaşmaları, protagonist Shaw'ın uyanık halde geçirdiği sezeryan ameliyatı ya da Derelict Ship'in kumanda odasında Space Jockey ile ilk temas sahnelerini tekrar hatırlatmak istiyorum. Alien ile karşılaştırılmaz, millet karşılaştırdığı için söylüyorum, Alien kadar klostrofobik bir gerilim değil elbette; ama hakkını da yememek lazım. 



"Ridley Scott batırmış, çok kötü film, parama değmedi, bu kadar zamanda bu mu çıkmış?" gibi yazılar okudum sosyal medyada, benim görüşüm buna zıt olmakla beraber şu şekilde; Alien sevenler filmi beğenecekler, bu kesin benim gözümde, Alien izlemeyenler ise farklı bir bilimkurgu örneği görecekler. Bilimkurgu ile ilgisi olmayanların, 'Bu ne be uzaylılar, uzay gemileri?' diyecek insanların bu filmde zaten işi yok, zira bilimkurgunun verdiklerini inanmadan izlemek sadece iki buçuk saatlik azaptan başka birşey olmayacaktır. 

Filmin atmosferini bence en güzel yansıtan fragmanı;



2 yorum:

  1. Bu akşam giderim ben buna.. Şık yazmışsın.

    YanıtlaSil
  2. Özellikle engineer hologramları çok hoşuna gidecek diye tahmin ediyorum.

    YanıtlaSil