19 Haziran 2012 Salı

Karanlık Gölgeler

Tim Burton abimizin markalaşmış bir isim olduğu artık su götürmez bir gerçek. O kadar ki günümüzde pastel renkli, gothik öğelerle bezeli, belli bir dozajda mizah içeren yapıtları Burtonvari (bknz. Burtonesk) olarak değerlendiriyoruz. Dolayısıyla herhangi bir filmin bir yerinde Tim Burton'ın ismi geçtiği vakit daha fragmanını bile izlemeden filmle ilgili bir beklentimiz doğuyor, merak ediyoruz filmi. Yani en azından benim için öyle (Abraham Lincoln the Wampire Hunter bile ne kadar kötü gözükse de fragmanından, benim içimde eğlenceli olacağına dair bir umut var). İş böyle olunca, yönetmenliğini yaptığı yeni film Dark Shadows - Karanlık Gölgeler'e de merak içinde, gidebilmek için gün saydık.



Öncelikle filmle ilgili, izlemeyenler için ansiklopedik, wikipediatik ve imdblik bilgiler: Yeni filmimiz ilk defa 1960'larda geçilmiş bir Amerikan pembe dizisinden uyarlama. Tam emin değilim ama sanırım ki hikayeler biraz yakın; tabii Tim Burton 1225 bölüm süren diziyi uyarlamamış, kendi hikayesini çıkarmış aradan. Tim Burton, Quentin Tarantino ve Madonna dizinin çok büyük hayranları olduklarını söylemişler zaman zaman. Johnny Depp, dizinin ana karakterlerinden biri olan Barnabas Collins'e o kadar hayranmış ki büyüdüğünde o olmak istiyormuş (ve çocukluk hayaline kavuşmuş böylece).



Filmin baya güçlü bir oyuncu kadrosu var. Johnny Depp ve Helena Bonham Carter'ı saymaya gerek yok zaten, filmin Tim Burton filmi olduğunu söylediğimiz anda bu iki isim kadroya dahil olmuş oluyorlar zaten. Ana rollerde ikisi haricinde Eva Green ve Michelle Pfeiffer yer alıyor. Oyunculuk bakımından konuşacak olursak bence her iki oyuncu da karakterlerinin hakkını veriyorlar. İlk defa Rorshack olarak tanıdığımız, yeni nesil Freddy Krueger, Jackie Earle Haley de evin tek uşağı rolünde, bir yan rol oyuncusu olmasına rağmen yine iyi bir oyunculuk çıkarmış. Bana öyle geldi ki uygun karakter ve fırsat verilse çok konuşulacak bir karakter oynayabilir gibi (yani insanlar onu Rorshack'tan öte bir karakterle anabilir). Yan rollerde, ailenin öteki üyeleri bence o kadar da iyi birer oyunculuk sergilemediler. Misafir oyuncu kadrosunda ise, konser vermeye gelen Alice Cooper harika bir uyum sağlamış filme. Bir sahnede karşımıza çıkan Christopher Lee ise karakter bakımından çok bir şey katmamış olsa da varlığı ile şenlendirmiş filmi.


----- Bundan sonrası filmle ilgili, izlemeden okumak istemeyenler için ayrım noktası burası. Sadece fikir vermek için; övmeyeceğim filmi.-----


Filmle ilgili 1-2 cümle laf etmek gerekirse, açıkçası ben filmden çıkınca içimde bir tatminsizlik hissi vardı. Filmin hikayesi pek bir eksik geldi bana. Sanki diziyi izleyen insanlara yönelik bir hatıra filmiymiş gibi, diziyi bilmeyen bizler için bazı şeyler çok hızlı gelişiyor. Bence en büyük sıkıntı filmin çoğunlukla Johnny Depp'in karakteri Barnabas Collins'in etrafında dönmesi. Öteki karakterlerden Eva Green'in karakteri kötü cadı haricinde diğer karakterlerle yeterince tanışamıyoruz. Mesela baba hiçbir önemi olmayan bir karakterken bir sahnede hırsız ve karısını aldatan baba olup bir sonraki sahnede ayrılıyor filmden. Helena Bonham Carter'ın doktoru biraz daha yer bulabilmiş kendisine filmde, onu ötekilerden biraz daha fazla tanıma fırsatımız oluyor ama karakterin ana hikaye akışına hiçbir etkisi dokunmuyor. Kendi kendine bir karakter, kendi kendine bir hikayesi var, ölüp hikayeden çıkmasının da hemen hemen kimseye bir etkisi olmuyor (sadece anne bir sahnede "doktor nereye gitti yahu?" diyor, o kadar). Hele ki sorunlu ergen gibi görünen kızın bir anda kurt adama dönüşmesi hiçbir anlam ifade etmiyor. O ana kadar hiçbir imada bulunulmamış. Kurt adam olarak karşımıza çıkmasının da hiçbir faydası yok; kimseyi dövemiyor, kimseye bir tehdit unsuru oluşturmuyor. Kurt adam olarak geliyor, dayağını yiyor, çekiliyor köşesine. Normal ergen kız olarak devam etse de olurmuş yani. Genele bakıldığı zaman, film bir çeşit zamanda yolculuk komedisi tadında, geçmişten günümüze gelen bir adamın günümüz dünyasındaki şaşkınlıkları. Zamanda yolculuğa ek olarak bir aşk üçgeni hikayesi görüyoruz. Bunların haricinde öteki karakterleri ilgilendiren aile bağları, sonsuz yaşam, yaşlanmak, ebeveynleri tarafından anlaşılmayan çocuklar gibi konuların varlığından bahsediliyor ama film akışında kendilerine yeterince yer bulamıyorlar.

Çok haksızlık da etmemek lazım bir yandan da. Anlattığı kadarını iyi anlatmış diyebiliriz Tim Burton abimiz için. Aynı zamanda hep alışık olduğumuz Burton atmosferini de doya doya yaşatıyor bize. Pastel gothik görkeme doyuyoruz yani. Son birkaç filmde hemen hemen hep aynı tiple aynı karakteri oynayan Johnny Depp de baya farklı bir karakterle çıkıyor karşımıza, kendisini neden sevip takdir ettiğimizi yeniden hatırlatıyor. Aynı zamanda müzik seçimi bakımından bizi mutlu ederken film müzikleri (film için bestelenenler) de bir o kadar güzel (yaşasın Danny Elfman!). Son celsede yüksek beklentileri hayal kırıklığına uğratacak ama Tim Burton sevenlere hoşça vakit geçirtecek ortalama bir film Karanlık Gölgeler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder