4 Mart 2012 Pazar

Love - !f Ankara Film Festivali'nden

İtalya'da fragmanını ilk defa görüp uzun zamandır merak ettiğim ve hiçbir yerde bulamadığım film Love'ı sonunda !f Ankara Film Festivali'nde yakalayabildik. 

William Eubank'ın kendi yazıp yönettiği ve soundtrack'ini Angel & Airwaves adlı alternatif rock grubuna yaptırdığı bir bilimkurgu filmi. Atina Uluslararası Film Festivalinden en iyi yönetmen ödülüyle dönen Love o günden beridir o festival senin, bu festival benim gezmekte. 

2039 yılında dünya tam yirmi yıl aradan sonra ilk defa uzaya çıkmıştır. Uluslararası Uzay İstasyonu'na tek başına gönderilen Captain Lee Miller, 6 aylık görevini yerine getirmeye çalışırken, Houston'dan görevin iptal olduğu ve kendisinin tekrar dünyaya geri dönemeyeceği mesajı ile karşılaşır. Elindeki kaynakları idare kullanmaya çalışırken protagonistimiz istasyonda 1860 yılından kalma bir günlük bulur. Ardından olaylar gelişir.

2010 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam, ilk çıktığı fragmanıyla ciddi şekilde etkilemişti beni Love. Tipik bir bilimkurgu olmadığı, daha derinlere inmeye çalıştığı hissiyatını veriyordu. Film de aslında biraz böyle, ama kanımca biraz boyunun erişemediği yerlere ulaşmaya çalışmış. 

Öncelikle filmin çok başarılı bir görüntü yönetmenliği var, istasyon, iç savaş ve son sahneleri (spoiler vermek istemiyorum.) harkulade. Zaten ağır ve durgun olan film görüntü yönetmenliği ile sıkıcı olmaktan çıkmış aslında. (Dün biz Deniz ile sinemadan sonra ona karar verdik.) Beyaz ağırlıklı, temiz, hafif temalarıyla yaratılan atmosferin temeli 2001 ve Solaris'in melezi gibi. Sam Rockwell'in Moon havasını da hafiften koklamadım değil. 

Görüntüden öte filmin başka bir önemli kısmı müziklerine gelirsek durum benim için aynen şöyle; Angel & Airwaves grubunu aslında sevmem.  Bana hitap etmiyor yani; ama buna rağmen grup film için güzel bir performans çıkarmış. Yaptıkları ambiyans müziğini uzay, boşluk, yalnızlık olgularıyla iyi bağlamışlar diye düşünüyorum. Bu yüzden ses ve müziklerde hiçbir sorunum yoktu. 

Film hikaye ve kurguda aşırı bocalıyor ama; stabil bir şekilde ilerleyen film bir süre sonra sanki bir rokete biniyor ve bir anda uzaya uçuveriyor. İzleyicinin beyninin aktığını çevreden gelen derin nefes almalar ve uflamalardan anlamak hiç de zor olmadı. Tamam işlenilen konu çok ağır ve derin; 2 saate zaten sığdıramışsınız olayı orası da ayrı, ama bir de işleyiş çığrından çıkınca iyice kafalar patladı. 'Ne izliyorum ya ben şu anda?' dediğim bir sahne oldu hatta sonlara doğru. Tamam bir senarist değilim, o işlerden zerre anlamam ama anlatılmak istenen şeyin tam olarak izleyiciye verilebildiğinden emin değilim. Üzerine düşünülecek çok şey var, ama 'Kosmos-İnsan evrende çok küçük-İnsanın içi ise evrenden çok büyük' temasından başka bir yere varılabileceğini sanmıyorum.

Güzel görsellik, sevdiğimiz ve takip ettiğimiz blog Cukurcuma Times'ın da dediği gibi (Cukurcuma) steril bir bilimkurgu isteniyorsa Love uygun bir film; fakat filmle beraber sizin de çok bocalayacağınıza eminim.

Filmin fragmanı;




Kişisel Not: Sevdiğim Bilimkurgu oyunu olan Dead Space'in baş karakteri olan Isaac Clarke'a ses veren başroldeki abimiz Gunner Wright'ı izlerken sürekli aklıma oyun geldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder