22 Ocak 2013 Salı

"Kuçu Kuçu"


Fransız bir yazar olan Fabrice Roger - Lacan'ın yazdığı bir tiyatro oyunu "Kuçu Kuçu". Fransa'da ilk defa 2010 yılında sahnelenmiş. 2012-2013 tiyatro sezonunda da AYSA tiyatro yapımcılığında, Özgü Namal ve Selen Uçer'in oyunculuğunda Türkiye'de sahnelenmeye başlamış. Özgü Namal ve Selen Uçer'in oyunculuklarına başrol demek ne kadar doğru olur bilemiyorum çünkü ikisinden başka oyuncu yok sahnede; 2 kişilik bir oyun "Kuçu Kuçu".

Melis hanımın kocası Ragıp, çok büyük bir iş adamı olan Kudret beyin yanında işe başlar. İşçi-iş veren ilişkilerini geliştirmek üzere Melis ve Ragıp, Kudret beyin adasında bir akşam yemeğine davet edilirler. Melis'i adaya geldiğinde Kudret beyin eşi Melda hanım karşılar. Ragıp ve Kudret, iş toplantısı adaya Kudret'in helikopteri ile geleceklerdir. Onlar gelene kadar Melis ve Melda'nın sohbet edecek bol vakti olacaktır. Fakat bu sohbet hiç basit, sıradan bir "ilişki geliştirme" sohbeti olmayacaktır.

Oyunu izlemek isteyenlerin olacağını umuyorum çünkü açıkçası ben oyunu çok beğendim. Zaten Özgü Namal'ın oyunculuğunu, oynadığı filmlerde beğenmişimdir. Kendisini bir de tiyatroda izlemek güzel bir deneyim oldu. Dolayısıyla oyunla ilgili mümkün olduğunca bilgi vermeyeceğim. Yine de bu konuda titiz arkadaşlar bundan sonrasına geçmeyebilirler (ben olsam geçer, sonra da yazana bir sürü laf söylerdim, siz öyle yapmayın).

Çok başarılı bir iktidar savaşı var oyunda. Zaten oyunun ismi bir çeşit köpek-sahip ilişkisini çağrıştırıyor. Afiş de iki karakterin de bir yandan ötekine bağlı olduğunu, bir yandan da ötekinin tasmasını elinde tutmaya çalıştığını imgeliyor (tabii oyunu izledikten sonra imgeliyor. İzlemeden önce ismin, afişin ne anlatmaya çalıştığı üzerinde ben çok fazla durmamıştım). Özellikle kimi sahnelerde oyuncuların bir şeyler yapmaya çalışırken tasması çekilen bir köpek gibi sürüklenmeleri iktidar oyunu konusunda güçlü bir atmosfer yaratıyor. İktidarı ele geçiren tarafın sanki silkinip ayağa kalktığını, dengesini sağladığını; öteki tarafın ise tasmanın egemenliğine boyun eğerek yerde sürüklendiğini hissediyorsunuz. Ayakta duramazsanız kaybedersiniz, ayağa kalkabilmek için de karşı tarafı yere düşürmek zorundasınız. Durum; ne kadar 2-3 hamle sonrasının hesaplandığı ustaların oynadığı türden olmasa da, 2 çocuğun oynadığı satranç oyununa benziyor. Strateji kurarak gelişen bir savaş değil, yıkmak için saldıran hamleler var ortada. Oyunu iyi hamle yapabilen kazanmayacak, kötü hamle yapan kaybedecek.

İş böyle olunca oyunun başlangıcı ve bitişinde çalan Bülent Ortaçgil'in şarkısı "Benimle Oynar Mısın?" oyunu güzel tanımlayan, iyi bir tercih olmuş. Hatta oyunun yazarı bile kendi oyununa bu kadar uyan bir şarkı olduğunu bilse herhalde çok sevinirdi. -Bir ara not: Piyano eşliğinde (hemen hemen her müzik parçasında olduğu gibi) çok güzel olmuş "Benimle Oynar Mısın?". Aynı zamanda Özge Fışkın seslendirmiş şarkıyı, kendisinin yorumu da baya hoş olmuş. Müzik bakımından da baya iyiydi oyun yani-


Oyunun bütünlüğünü, başarısını sağlayan en önemli noktalardan bir tanesi de basit bir oyun olması. Basit kötü bir anlam çağrıştırıyorsa ona yalın da diyebiliriz. Demek istediğim şu; çok fazla alt mesaj, politik içerik, tarihi ya da felsefi göndermeler barındırmıyor oyun (ya da barındırıyorsa da benim cahilliğim onları farketmeme fazlasıyla engel). Yani tabii kendi felsefi bir yaklaşımı var, manasız bir oyun değil kast ettiğim. Daha çok oyun için "bu oyun feminist, realist, opportunist, Budist, Santralist (kötü espri batağına saplandım mı kaçabildiğim görülmemiştir) bir oyun" denecek bir tarzı yok. Tamamen iki karakter arasındaki iktidar kavgasına odaklanan bir oyun; replikler kadına şiddet konusunda da, kapitalist ekonomi konusunda da, hayvan hakları konusunda da göndermeler içermiyor. Böyle söyleyince boş, amaçsız, manasız bir oyun gibi gözüktüyse çok yanlış anlattım derdimi. Söylemek istediğim şu: Oyunun tek odak noktası iktidar. Hal böyle olunca da havada kalan, arada kaynayan herhangi bir nokta olmuyor. Belki de bu yüzdendir ki tek perde, 1.5 saatte bitiyor oyun.

Kendimce tiyatroda her zaman kendi zevkime uygun oyun bulamam. Olanların bileti açıldığı gün tükenir, bulabildiklerimiz zaman zaman benim ilgi alanım dışında kalarak bende çok fazla iz bırakmazlar. Bu açıdan bu tarz farklı, direk bir olayı ya da bir sorunu anlatmayan oyunlar daha bir ilgi çekici gelmiştir bana. Benim gibi düşünen arkadaşlara "Kuçu Kuçu" yu takip edip izlemelerini tavsiye ediyorum. İnternet sitelerinde gezinmek biraz zor da olsa AYSA Tiyatrolarını şuradan takip edebilirsiniz: http://www.aysaorg.com/index.php?ilno=1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder