1 Aralık 2013 Pazar

Ayyuka - Kiracı Odaları


Ayyuka'nın romantiklere, klasik aşk şarkılarını sevenlere, yarınlara umutla bakanlara, melankoliklere, duygusallara, iç huzurunun peşinde koşanlara hitap etmeyen şarkılarıyla ilk tanışmamızdan beri yıllar geçti. İlk albümlerinde "Küçük kız sıkıldı oğlanından. 'Olmaz' dedi oğlan, 'sen benimsin bırakmam'. Kız gitti, oğlanın gözü yaşlı. Bir toz bulutu bile çıkmadı gayrı..." diyerek yakalamışlardı bizi. Ardından "...Tersi dönmüş kara fatma, zıplaması mümkün değil. 'Ya ez' diyor, 'ya ters çevir'. Halim öyle böyle değil..." ile hitap ettikleri kitlenin haricinde kalanları iyice elediler. İçinizden geçenlere tercüman olan şarkılar değildi onlarınki, kendinizi ifade etmek, kendinizi bulmak için dinleyemezdiniz Ayyuka'yı. Daha çok aslında geniş çerçevede olanları vuruyordu yüzünüze. Aşk şarkılarının ismi "Aksi" ydi ve "... sen karadan gel bana, ben denizden kaçayım. Sen büyü beyaz köşkte, ben bahçene kusayım..." diyordu, "Dünya Hali" nde "...kah balıktım susuz çölde, kah deveydim deniz dibinde..." ile uyumsuz olmanın keyfini (!) sürüyordu (Sarkastik olmaya çalıştım da, sarkazm yaptığımın belli olmama ihtimaline karşı parantez içinde ünlem koydum. Yapamayabiliyorum çünkü bazen sarkazm, ciddiye alanlar oluyor, absürd bir resim çıkıyor ortaya).





Yıllarca bir beklemenin ardından (ilk albümleri 2006'da çıkmış) bu yaz sonunda Ayyuka'nın ikinci albümü çıktı piyasaya. İlk albümden farklı olarak bir ismi de vardı albümün bu sefer: "Kiracı Odaları". Toplamda 14 şarkıdan oluşuyor. İlk albümde de bol miktarda sözsüz, safi müzikten oluşan şarkılar vardı; fakat bu sefer sözsüz şarkı sayısı iyice artmış. Hemen hemen her 2 şarkıdan 1'i, toplamda şarkıların yarısından fazlası sözsüz. Müzikal bakımdan ilk albüm daha karanlık, daha sert, daha tekinsizdi. Korku-gerilim filmi havası vardı müziklerde. Bu sefer albümün genel havası biraz daha kaymış gibi. Daha çok kovboy filmi izliyormuş tadı bıraktı bende. Western-rock gibi sanki. Tabii sözsüz şarkılar da bu kadar bol olunca film müziği albümü hissiyatı yaratıyor. Tabii albümün "Başsız Tavuk" isminde bir şarkıyla başlaması da bu fikri güçlendiriyor. Sanki vahşi batıda başlıyor hikayemiz. Hatta şimdi düşününce (bir yandan da şarkıyı açıp dinleyince) Brezilya'nın favelalarında (gece kondu mahallesi) geçen "City of God" daki tavuk kovalama sahnesi geldi gözümün önüne. Kafası kopartılmış ama takalan canıyla kaçışmasının kaosu.


Sözlü şarkılar yine sarkastik sularda yüzüyor. Sözlerini dinleyebildiğimiz ilk şarkı "Yolunda": "Kazanın içinde kaynayan o sensin. Doyacak hanım diye inşallah beklersin..." diyerek bir nevi insanların kendilerini kandırma süreçlerine ışık tutuyor. Ne de olsa "her şey yolunda...". Peşi sıra gelen şarkıda çok güzel bir gün tasviri başlıyor. Güneş yakıyor, kuşlar cıvıldaşıyor. Peki sıkıntı nerede? Sıkıntı şarkının adının paranoya olması. Her şey yerli yerinde, herkesin keyfi yerinde, etraf çok sakin ama senin içinde bir şüphe var. Şarkının neşeli havası, arkadan gelen perküsyon desteği ve "...arada sırada bir bak arkana, sağa sola. Her şey olabilir." sözleri eminim tanıdığınız birilerini hatırlatacaktır (siz değil tabii, tanıdığınız birileri). Western film - kovboy hikayesi yaklaşımı "Baskın" isimli şarkıda tam bir tavan yapıyor. Pazar sabahları kovboy filmlerini izleyenleriniz varsa soyguncu çetesinin bir kasabaya yaptığı baskının hikayesini anlatan bu şarkıyı bir film gibi gözünün önünde canlandırması hiç de zor olmayacak. Hatta "Baskın" dan sonra hikayede anlatılan çocuğun yolculuğunu kendi kafanızda kurgulamak için "Siyah" isimli şarkıyı açın. Albüm sıralamasına göre gidince "D9/8" de pekala çocuğun yolculuk sonrasında haydutlarla karşılaşmasını anlatıyor olabilir. Ya da diğer şarkıları da değerlendirerek, sıralayarak kendi hikayenizi oluşturacak şekilde bir kurgu yapmanız mümkün.

Bu kadar filmlere, sinemaya atıfta bulunmam nedensiz değil. Başta da belirttiğim üzere, bir film müzikleri albümü olmaya aday, sinemasal şarkılardan oluşuyor "Kiracı Odaları". Tabii ilk albümün daha karanlık, yer altında, sokak aralarında dolaşan atmosferi baya değişmiş. Dolayısıyla Ayyuka'yı bir albümüyle sevip ötekisine çok ısınamamak mümkün (her iki albüm de her iki kategoriye aday bence). Ya da albümlerin masalsı havalarını kendi içlerinde değerlendirip farklı hikayeler anlatan iki enfes çalışma olarak dinlemek de bir seçenek (her ne kadar ilk albümü -belki de daha uzun süredir dinliyor olduğumdan- daha çok beğeniyor olsam da benim tercihim bu seçenekten yana). Öyle ya da böyle, Ayyuka gerek canlı performanslarını olsun (tabii olmuşken Ankara'da olsun ve IF-perşembe akşamı konseri olmasın, doğru düzgün haftasonu konseri olsun) gerek ileriki çalışmalarını olsun merakla beklediğim bir grup. Mesela Replikas'ın "Dadaruhi" albümüne saygı albümündeki "Deli Halayı" yorumları -Replikas sevmeyen birine hitap etmeyecek olsa bile- çok farklı, başarılı bir çalışma.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder