10 Ağustos 2013 Cumartesi

Vincent Price














Korku, beni en çok tetikleyen duygulardan birisidir. Kendisine bir kere kapılınca kurtulmak, kafamı iyi düşüncelerle, içimi hoş duygularla doldurmak için ne gerekiyorsa yaparım. Karanlıkta otururken bir ses duyduğumu mu sandım; hemen ışıkları yakar, etrafı kolaçan ederim. Gece uyandım ve odamın içinde bir silüet mi gördüm; açımı değiştirir gördüğüm şeyin gördüğümü sandığım şey olmadığını kendime kanıtlamaya çalışırım (yetmezse ayağa kalkar, silüeti oluşturan eşyaları dağıtırım). Ormanda, kampta, gece nöbetinde karanlığın, ıssızlığın, sessizliğin kara büyüsüne mi kapıldım; ateşi harlar, yakınımdaki alet, edevatı (bıçak olsun, çakı olsun, düdük olsun, fener olsun, hatta budaklı, sağlam bir odun bile olabilir) kontrol ederim. Benim için tehlike ile paralel bir duygudur korku; dolayısıyla içimi korku kapladığında tüm olası tehditlere karşı diken üstünde olurum. Korku benim için en etkili duygudur. Mesela mutluyken kötü bir haber alınca anında üzülebilirim ya da kızgınken iyi bir haberle tüm sinirim uçup gidebilir. Fakat içimde korku varsa başka hiçbir duygu o anda benliğimi saramaz, korkum geçene kadar hepsi sırasını beklemek zorunda kalır. Ne zaman ki korkuya neden olan şartlar değişir, o zaman diğer duyguların yolu açılır.



Bu kadar güçlü ve bu kadar sakınılan bir duyguyu yaşamak için yanıp tutuşma çelişkisi beni sık sık düşüncelere sürükleyen bir konu. Bunca korku filminin, kitabın, oyunun amacı, bu kadar çok sevilmesinin nedeni ne? Eğlence parklarında neden korku turlarına katılmak için normalde beklemeyeceğimiz sıraları bekliyoruz, ya da gecenin bir yarısı, birkaç arkadaş birlikte otururken birden birbirimize korku hikayeleri anlatmaya başlıyoruz? Olabildiğince kontrolsüz olan bir duyguyu kontrol altına alma çabası mıdır bu? Normalde bizi çaresiz bırakan korkuyu ne zaman hissedip ne zaman bünyeden silineceğini bilerek çaresizlikten soyutlamaya ve o şekilde yaşamaya çalışıyor olabilir miyiz? Ya da normalde olabildiğince yalnız yaşanan bir duyguyu paylaşmak mı amaç? Korkunun değil de korku dolayısıyla salgılanan adrenalinin mi peşindeyiz, korkuya neden olan şartların, tehlikenin direk hedefi olmayarak korku hissiyatı üzerinden bir heyecan yaşamak mıdır derdimiz? Ya da bir çeşit alıştırma mı yaptığımız? Normal şartlar altında yaşadığımız korkunun bünyemizde yarattığı yıpranmayı azaltmak için bir nevi aşı mı yapıyoruz kendimize? Korku eşiğimizi mi yükseltiyoruz, korku dolayısıyla gelen çaresizlik ve kontrolsüzlüğü mü kontrol altına almaya çalışıyoruz? (Yani o zaman korku filmlerini seven insanların sevmeyen insanlardan daha korkak olduğu gibi bir yaklaşıma mı yöneliyoruz?) Aslında bu kadar debelenmeye gerek yoktur eminim, psikoloji bilimi çatısı altında bu konuyla ilgilenmiş, çeşitli tezler üretmiş bir sürü bilim adamının çalışmaları vardır illa ki. Biraz araştırma, biraz okuma aradığım soruların cevaplarını verecektir bana; ama soruların cevaplarını bulmaktansa üzerinde düşünmek, hakkında fikir alışverişinde bulunmak, sohbet etmek benim daha çok hoşuma gidiyor (ve daha kolay, daha az çaba gerektiriyor).




Korku sinemasının gelmiş geçmiş en efsane aktörlerinden bir tanesi Vincent Price’dır. 1939 yılında, bir başka korku sineması efsanesi Boris Karloff’un (bknz. Frankenstein’in canavarı) oynadığı “The Tower of London” filmindeki rolüyle korku sinemasına adım atan Vincent Price, (imdb’nin söylediği üzere) 200 tane yapımda yer almış (kiminde oyuncu, kiminde seslendirici olarak). Oynadığı efsanevi roller saymakla bitmez; “House of Usher”, “Pit and the Pendulum”, “Tales of Terror”, “The Raven” gibi Edgar Allan Poe uyarlamaları, “The Invisible Man Returns”, “The Fly” ve devam filmi gibi kült yapımlar, şeytanı oynadığı “The Story of Mankind”, yakın tarihte yeniden çevrilmiş olan “House of Wax”, “House on Haunted Hill”, “The Last Man on Earth” (I am Legend) benzeri filmler ve de Christopher Lee, Peter Cushing ve John Carradine ile birlikte yer aldığı "House of the Long Shadows" bu filmlerden birkaçı (korku filmi olmayan "The Three Musketeers" ve Ömer Hayyam'ı oynadığı "Son of Sinbad" da arada korku filmi olmayan başka önemli rolleri). Kendisi korku külliyatında öylesine unutulmaz bir yer edinmiş ki günümüzde hala daha sık sık kendisine saygı duruşunda bulunan sanatçılar çıkmakta.



Vincent Price’ın karakterine gönderme yapanların başında The Simpsons ve The Muppet Show geliyor. Simpsons’a şaşırmamak gerek, kendileri South Park’da da belirtildiği üzere 24 yıllık seyir hayatları boyunca her konuya değinmiş bir seri. The Muppet Show’da ise Vincent Price bizzat misafir olarak katılmış gösteriye. Bir kukla olarak Muppet Show’a girememiş, ama Spitting Image isimli programa sinsi bir karakter olarak dâhil olmuş. Kendisine, yarattığı efsaneye çok yakın bir seri olarak 1985’de yayınlanan “The 13 Ghosts of Scooby Doo” çizgifilmlerinde Vincent Van Ghoul karakteriyle dış ses olarak yer alması da isabetli bir karar olmuş. Bir başka televizyon serisi olan 1966-1967’de yayınlanan Batman’de de Egghead karakteriyle serinin kötüsü olarak boy göstermiş.




Vincent Price’ın sık olarak yer aldığı – anıldığı bir başka mecra ise müzisyenlerin dünyası. Alice Cooper’ın ilk solo albümü olan “Welcome to My Nightmare” da yer almış Vincent Price. Kendisi albümdeki “The Black Widow” şarkısında, şarkı öncesi konuşmasıyla şarkıya giriş zeminini hazırlamış. Price albümden yola çıkarak hazırlanmış televizyon programı “Alice Cooper: The Nightmare” de “The Spirit of Nightmare” olarak rol almış. Alice Cooper’la olan arkadaşlıkları bu çalışmayla sınırlı kalmamış. Price, Cooper’ın konserlerinden derlenen “The Strange Case of Alice Cooper” DVD’sinin de anlatıcısı olmuş. Efsanevi ses tonu ve harika telaffuzu ile yarattığı seslendirici-anlatıcı karakteri başka da pek çok çalışmada kullanılmış. Bunlardan sanıyorum en iyisi, en tanınanı ve sevileni ise Michael Jackson’un kült şarkısı Thriller olabilir (bknz. en alt). Kurt adamlarıyla, zombileriyle, kaçışan ve çığlık atan kızlarıyla, oldukça basmakalıp konuşmalarıyla, hikaye içinde hikayesiyle korku külliyatına harika bir saygı duruşudur Thriller. Michael Jackson’ın korku filmi izlerkenki heyecan dolu mimikleri, kız arkadaşının korkusunu şakaya vurmak üzere parodik canlandırmaları (ve aslında şarkının da bu parodinin bir parçası olması) ve Vincent Price’ın sözleri (bknz. en alt) eşliğinde canlanan zombiler tam olarak unutulmaz bir seyir sunar izleyiciye. Ardından gelen Zombi dansı ise her yıl youtube’a onlarcası eklenen, Michael Jackson’ı anma etkinliklerinde yüzlerce insanın birlikte yaptığı, popüler kültür tarihinin en çok bilinen ve sevilen danslarından bir tanesi olagelmiştir. Klibin (ve şarkının) sonundaki Vincent Price kahkahası ise tam olarak tadı damağınızda kalan bir ekmek kadayıfının üstündeki kaymak gibidir (kadayıf ve kaymak sevmeyenler için profiterolün içindeki damla sakızlı dondurma olarak da tanımlanabilir). 


Vincent Price’a ithafen yakın zamanda birkaç şarkı daha çıktı. Bunlardan bir tanesi Phonique grubunun Vincent Price isimli parçasıdır. Bir nevi ambient müzik grubu olan Phonique’in sözsüz şarkısı Thriller’dan tınılar taşımaktadır.  Öte yandan ara ara gelen kurt ulumaları tarzı korku filmi sesleri sayesinde tekinsiz bir hava yaratır. Böylece gerek korku filmi atmosferi, gerekse de Thriller'dan nağmeler yoluyla usta aktöre – kendisinin sesini ya da görüntüsünü kullanmadan - saygı duruşunda bulunur. Bir başka güncel şarkı ise Deep Purple’ın 2013 tarihli yeni şarkısı “Vincent Price” dır. Klibinde bir korku turuna katılan iki sevgilinin Vincent Price’ın eline düşmesi ve ondan kaçmaya çalışmalarını izleriz. Fakat açıkçası ben olabildiğine yavan ve basit buldum şarkıyı. Ünlü aktörün ruhuna uygun, onun anısına yakışan bir şarkıdan çok onun ismini kullanan, onun efsanesine dayanmaya çalışan bir ruh gördüm şarkıda. Şarkı, dinledikten 2-3 dakika sonra tamamen kafamdan silindi, en ufak yer etmedi.


Vincent Price’a saygı duruşunda bulunan isimleri sayarken Tim Burton’ı atlamak olmaz. Burton’ın Price’a olan hayranlığını, Price’a benzemek isteyen, ona özenen bir çocuğun hikayesini anlattığı şiirsel animasyonu “Vincent” da görürüz. Vincent Price’a benzemek isteyen “Vincent” isimli oğlanın hikayesinin anlatıcısı da dahiyane bir ironi ile Vincent Price’dır. Böylece içerik olarak harika bir animasyon, proje olarak da bir moebius şeridi tadında eğlenceli bir yapıtla Price’a olan saygısını sunar Burton. Vicent Price, bir başka efsanevi Tim Burton yapımı olan “Edward Scissorhands” in de en önemli karakterlerinden bir tanesi olan “The Inventor” karakteri olarak rol almıştır. Hikayenin açılışını yapan Price için “Edward Scissorhands” son projelerinden biri olmuştur. Sağlık sorunları filmin çekimleri sırasında da Price’ı rahat bırakmaz ve çekim takvimini kısa tutmasına neden olur.

The "Thriller"



“Ölülerin Kaldıran Sözler”


Darkness falls across the land
 The midnight hour is close at hand
Creatures crawl in search of blood
To terrorize y’awl’s neighborhood
And whosoever shall be found
Without the soul for getting down
Must stand and face the hounds of hell
And rot inside a corpse’s shell
The foulest stench is in the air
The funk of forty thousand years
And grizzly ghouls from every tomb
Are closing in to seal your doom
And though you fight to stay alive
Your body starts to shiver
For no mere mortal can resist
The evil of the thriller
 (laughter)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder